Ağlamaktan ağrıyan gözlerimi ovuşturdum. Babamı 4 kez aramama rağmen bana geri dönme inceliğini göstermemişti. Odama baktım. Tüm duvarı kaplayan, çoğunluğu Sophie Kinsella ve Philippa Gregory'nin kitaplaroyla dolu olan kitaplığıma, pahalı makyaj malzemeleri saçılmış masama, çift kişilik yatağıma baktım. Toplam: 72.00 türk lirası. Bana kalacak olan: 0 türk lirası.
Hepsi gidiyordu. Adamlar tek tek eşyalarımı parçalara ayırıyor, ve orda olamımı önemsemeden götürürüyorlardı. İşleri bittiğinde, geriye kalan tek şey başlıksız bir yatak, makyaj malzemelerim ve ciddi anlamda maddi bir değeri olmadığı için almaya gerek duymadıkları kitaplarım...
Annem yavaşça içeri girdi. Muhtemelen beni teselli edecekti. Fakat düşündüğüm gibi olmadı.
"Paran var mı?" Söylenerek çantama uzandım ve cüzdanımı çıkardım. 500 tl. Elimde kalan son para.
"Borç alabilir miyim?"
"Hayır." Paramı cüzdana geri koydum. Ben genelde yanımda fazla para taşırdım çünkü kredi kartım yoktu. Annem içinse tam tersi geçerliydi. Ve şimdi tüm kredi kartları iptal olmuş olmalıydı.
"Borç diyorum. Sana geri vereceğim."
"Hayır dedim ya anne? Neden ısrar ediyorsun?"
Elimden cüzdanı kaptı ve içindeki parayı aldı.
"O zaman şöyle diyeyim. Senden borç alıyorum selin, sormuyorum."
Annem boş cüzdanı yere fırlattı ve ben arkasından bakaldım. Nasıl bu kadar duyarsız olabiliyordu? Sinirle telefonumu yere fırlattım. Babam olacak piçten ve bize yaşattıklarından nefret ediyordum.
*
Bir kaç saat sahil yolunda yürüdüm ve kendimi toparlamaya çalıştım. Erkan'dan gelen mesajın sesiyle irkildim. Ondan olduğunu biliyordum çünkü ondan önce 12 mesaj atmıştı. Hepsini okumama rağmen hiçbirine cevap verecek takatim yoktu.
"İyi misin Selin? Mesajlarıma cevap vermedin merak ettim. Cafe retrodayız, istersen gel."
Cafe retro. Bir kahvenin 15 lira olduğu, bahçesinin sigara dumanından geçilmediği popülerler mekanı. Daha önce hiç gitmemiştim ve hakkında iyi şeyler duyduğum söylenemezdi. Kafenin sahibi, öğrencilere uyuşturcu satmaktan tutuklu yargılanmıştı. Tabii sonra serbest kalmıştı. Ama gerçeği bilmiyordum. Neyse. Fark etmezdi zaten. Kafamı dağıtmak istiyordum.
*
Deniz manzaralı kafeye girdiğimde Erkan ayaklandı ve yanağıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Naber Selin? Seni beklemiyordum."
"Gelmek ister misin diye mesaj atmışsın ya?"
"Evet de geri mesaj atmadın. Neyse. Geç otur. Bak tanıştırayım. Koray, berk, mertcan, batu ve bartu."
Batu ve bartuya baktım.
"Siz ikiz misiniz?"
"Evet." Batu cevapladı. Bartu menüye gömülmüştü.
"Memnun oldum."
"Bizde" mertcan cevapladı. Tek tek ellerini sıktım.
"Erkan, sende az değilsin lan."
"Aynen abi." Batu, berki onayladı.
"Arkadaşız."
"Hıhı."
Erkan bana baktı.
"Ne istiyorsun?"
"Hmm, benim canım bir şey istemiyor. Su sadece"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POPÜLER ve KALTAK
Teen FictionÖncelikle bu ara kitabın gerçek olayları konu aldığını belirtmeliyim. Ruhsuz ve Kaltak'ın ara kitabıdır fakat okumamış olsanızda anlarsınız. Çünkü bağımsızdır aynı zamanda. Bu kitapta size yaşadıklarımı anlatacağım. İster inanın ister inanmayın. Sel...