Hüküm - Kısım -1

1.5K 255 67
                                    

  Yaşam gezinen bir gölgeden ibaret zavallı bir komedyen, bağıra çağıra saatini doldurur sahnede ve bir daha duyulmaz olur sesi; bir ahmağın anlattığı masaldır bu, avazı çıktığınca, hiddetli ve hiçbir anlamı olmayan. 

-William Shakespeare 

"Çekilin, sıraya girin."

Lewis uğultuların bir tırpan misali kulak zarına çentik attığını hissetti. Nefes alışverişini duyabiliyordu. Sayrılı bir algıydı bu. Kriz belirtileri beynindeki düşüncelere çukur açarak çevrintili bir burgaç oluşturuyormuş gibi olurdu. Kulaklarına çarpan yüksek sesler, parmaklarında medcezir misali karıncalanmalara ve ruhsal gerginliklere sebep oluyordu. Tüm bunlar çevresine karşı tutumunu zedelemese de, yüzündeki ifade; bir cevherin nadir parıltısı ve her ne yapılırsa yapılsın tekrar eski günlerine dönemeyecek kadar eski olduğu belli olan bir kitabın tekdüze görüntüsü gibiydi. Başlarda çocukça olduğunu düşündüğü kabzasız hayıflanmaları, giderek olgunlaşan zehirli bir zakkum ağacına dönüşünce, koca karı masallarından fırlayan maharetsiz bir fantastik olduğuna iyice inandı. Ruhsal mantık olgusunda geleceği prova edip olası senaryoları gözden geçirse de, tatmin olmadığını hissetmek iç sesine olası bir hak tanıdı ve zincirleri eline aldı. Yaşadığı sıkıntılardan, dertlerden, sızlanmalardan öylesine bıkkınlık duymaya başladı ki, uzuvlarını teker teker kesesi gelmeye başladı. Bu tutumu, bilinç dışında var olan ve karar verme yetisini, sağduyusunu etkileyip baskı altında tutan, ruhsal dengesizliklere neden olabilen karmaşıklıklar gibiydi. Yaşamın çetin yüzü realist olamayacak kadar kötü, düş olamayacak kadar canlıydı. Neydi bu his? Doğumundan itibaren üstüne sinmiş, peşinden ayrılmıyordu. Yaka paça kavrar gibi kan ter içinde bırakan, korkunun alacaklı gibi hatır sorma şekli miydi? Israrcı ve rahatsız edici olduğu kesindi ama tekrar etmesi de yadsınamaz bir gerçekti. Lewis tam olarak bu yüzden kaderine ters düşmüştü; dış dünyaya yabancılaşma, halüsinasyonlar, intihar düşünceleri ve negativizm halindeydi. Kronik titremeler de cabası! Çaresi yoktu; aslında bir bakıma çaresini arayası yoktu. Lewis bunun en iyi ilaç olduğunu düşünürdü ama bir yanı da tereddütte kalmayı sürdürürdü. Bu saçma düşüncelerde o zaman dank ederdi işte! O kriz anı gelmeden önce soğukkanlı ölüm daha tatlı görünürdü ama intihar edecek cesareti de kendinde bulamazdı; bir sefil gibi göçüp gitmek çevirirdi bu düşünceden kendisini. Anlaşılmaz bir paradokstu bu. "Ama biliyorum, kendim olduğum için tüm bu geri dönüşler," diye düşündü. 

Covent Garden yakınlarındaki Brewer St caddesinin yaklaşık beş yüz metre uzağında kalan Winnett St de biçimsiz bir sahne kurmuştu. Sokakta yeni maceralar canlandırabilmek için fırsatçılardan ötesi yoktu; fanteziler kurabilme ve daha yüzlercesi için etraf insanlarla doluydu. Gerçekten de yaratıcılığın serbest kaldığı bir alandı; düşlerin ötesine geçebilecek benzersiz kurgularla ve aldatıcı yalanlarla süslüydü. İtiraf etmeliydi ki ruhuna ıstırap etmekten zevk alan sahte senaryolardı bunlar. Onun için mide bulandırıcı bir sadistlik için de yaşamak ve alışıla gelmişin dışında hissetmek yeni bir şey değildi. Gerilim, korku, hastalık ve parasızlık kanına işlenmişti. Kendi psikolojisi altında ezilen umarsız insanları görüp midesi kalkan bir adamdı; tabi yargısız kararı tezat içindeydi. Bu onu daha kötü yapardı; zaman geçtikçe de öyle oldu. Hezeyanları öyle bir seviyeye ulaştı ki, zaman, mekan ve vücut algısını kaybetmeye başladı. Giderek üstüne gelen acının uzuvlarına ağırlıkla işkence ettiğini, ve de vücudunun belli bölümlerinin kendine ait olmadığını hissetmeye başladı. Hatırladığı kadarı ile bu hisleri tetikleyen ilk zamanı, ergenlik yıllarına denk geliyordu; parmak etlerini bir fare gibi kemirdiği, acı, kan, kuruluk ve ölü derinin olduğu zamanlar; o geceleri asla hatırlamak istemiyordu. Ama ne zaman bunu kendine söylese, "Sadece oldu işte," diyordu. "Sadece oldu ve beni buldu!"

TarotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin