Genç kadının gür kirpikleri kıpırdadı. Burnuna gelen çürük kokusuyla yüzünü buruşturdu. En sonunda beyni çevresindekiler algıladı. Gözlerini tamamen açıp etrafa baktı. Başı ağrısa da pis kokunun nereden geldiğini anlamıştı.
Hemen yanındaki yığılı çöpten!
Ellerini gri, kirli betona koyup doğruldu. En son evine gitmişti. Ardından uyuduğunu hatırlıyordu. Oysa uykusu ağır değildi. Bir ajan olmanın getirilerinden birisi de en ufak harekette uyanabilmesiydi. Ağrıyan bacaklarını kendine çekip ayağa kalktı. Sendelese de sonunda ayakta durabildi. Muhtemelen saat sabahın sekiziydi. Ellerini başına götürdü.
‘‘Tanrı’m.’’ diye mırıldanırken kurumuş dudaklarını yaladı. Ellerini açıp kapatırken vücudunda kalıcı bir hasar olmadığına karar verdi. Bölüm şefi olarak ortadan kaybolmuştu ama onu bulan yoktu. Alaycı gülümsemesiyle çıplak ayaklarına baktı. Birimdekiler dışında arkadaşı ya da ailesi yoktu. Zaten birimdekiler arkadaş değil aracıydı. İşini yapmasına yardımcı olan insanlar. Aniden başına saplanan ağrıyla dişlerini sıktı.
‘‘Mükemmel!’’
Şimdi yapması gereken tek bir şey vardı. Telefon bulmak. Üzerinde uyuduğu beyaz geceliği vardı. Ayakkabılarını almışlardı. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştı ama tekrar ağrıyı hissedince seslice nefesini bıraktı. Büyük adımlarla yürümeye başladı. Eğer çöp varsa yakınlarda ev falan olmalıydı. Saat erken olduğundan üşüdüğünü hissetti. Sağa dönen yolu takip ederken karşısına birilerinin çıkması için dua ediyordu.
‘‘Beni nasıl kaçırırlar ki!’’
Yürümeye devam ederken ayağına batan camla çığlık attı. Sağ ayağını hafifçe havaya kaldırıp acıyla inledi. Bir bu eksikti! Yaraya dikkatle bakarak camı çıkardı. Birden gözleri ileri kilitlendi. Beyaz, iki katlı bir ev vardı. Oldukça temiz görünüyordu. Yani içinde birileri olma ihtimali yüksekti. Ayağının acısını umursamadan koşmaya başladı.
Demir kapıyı tutarken kurtulacağına inanıyordu. Kapıyı iterek içeri girdi. Çimleri biçen bahçıvan kafasını kaldırıp kendine bakmıştı.
‘‘Merhaba efendim. Ben sanırım kayboldum. Arkadaşımı arayabilir miyim?’’
Bahçıvan kirlenmiş beyaz kıyafetlerine, kabarmış saçlarına, çıplak ayaklarına baktıktan sonra dehşet içinde başını aşağı yukarı salladı. Sierra sonunda şansın ona güldüğünü düşünerek koşar adım eve girdi. Ne kirlettiği parkeleri umursadı ne de dönen başını. Telefona sarılıp birimin ezberlediği numarasını çevirdi.
‘‘Jackson. Ben Grant. Sierra Grant. Buraya gelin hemen!’’
İnsanlara soyadıyla hitap ederdi. Asla isimlerini kullanmazdı. Böyle daha ciddi ve düzenli olduğuna inanıyordu. Sinyallerden bulunduğu yeri bulması çok kolaydı. Bununla derin bir nefes aldı. Her ne olduysa bitmişti ve kurtulmuştu.
Sierra’nın bilmediği şey ise aslında her şeyin yeni başladığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Science FictionUnuttuğu 3 haftayla yaşadığını hisseden Ajan Grant'ın hikayesi.