Sierra uflayarak döner koltuğunda geriye yaslandı. Düşünmekten başı ağrımıştı! Üç gündür sadece dosya işleriyle ilgileniyorlardı. Kötü bakışlarını Jack’e dikti. Beş katlı bir çatıdan düştüğünü kimseye söyleyememişlerdi. Daha doğrusu Jack söyletmemişti. Bu yüzden iki hafta boyunca dosyalama işine atılmışlardı.
‘‘Hey! Suçlu benmişim gibi bakmasana!’’ diye homurdandı Jack. Sierra’nın buz bakışları insanları sindirmekte tekti. O sırada Nolan odaya girdi ve ‘‘Söylemeyelim diyen sendin’’ dedi.
Elindeki duman yükselen beyaz kupayı genç kadının önüne itti. Bu artık rutin işlerden biri haline gelmişti. Nolan günde iki kere şekersiz, sütlü kahve getiriyordu. Üç gündür onun sıcak kalbi yerine sıcak kahveleriyle ısınıyordu.
Kendi kendine terbiyesiz birkaç küfür mırıldandı. Onu resmen bilerek kaybetmişti! Sinirini Jack’ten çıkarmak için ona döndü. ‘‘Evet! Senin suçun.’’ diye homurdandı.
‘‘Ah! Çok zeki iş arkadaşım. Luke’a senin beş katlı bir binadan uçtuğunu ve hastane de üç dakika içinde ayaklandığını söylediğimizde kesinlikle bize inanırdı. Benim hatam.’’
‘‘Sus!’’ diye sertçe uyardı Nolan. Hiç kimsenin bilmesine gerek yoktu! Aslında bağıra bağıra anlatsalar bile insanları inandıramazlardı. Kim böyle bir şeye inanırdı ki? Kendileri gözleriyle gördükleri halde inanmakta güçlük çekiyordu.
Jack homurdanarak sandalyesinden kalktı ve kahve makinesine yürümek için birkaç adım attı. ‘‘Hey, sert çocuk! Neden bana da kahve almıyorsun sen?’’ olduğu yerde durarak bakışlarını Nolan’a dikti.
‘‘Çünkü iki elim var. İki kupa taşıyabiliyorum Jack!’’
‘‘Sierra’nın da iki ayağı var Nolan.’’
Nolan’ın -defol- bakışlarını gördüğünde ufladı. Sierra onların haline gülmemek için dudağının içini ısırıyordu. Jack saçlarını karıştırarak ilerlemeye başlarken Nolan kendini döner koltuğuna attı ve seslice nefesini verdi. Sierra’nın durumu tekrarlamıyordu, artık.
‘‘Ne yapacağız?’’ dedi genç kadın kupayı dudakları arasına götürürken. Kalbi ve mantığı ayrı konuşuyordu. Bu duruma alışık değildi. Yıllarca kendi içinde yaşamış biri olarak yaptığı doğruydu. Ama kalbi acıyordu. Neredeydi mükemmel ajan?
‘‘Aslında bize taşınman gerektiğini düşünüyorum.’’
‘‘Efendim?’’ dedi Jack. Bir an da gidiyor ve bir anda geliyordu. Sierra o sırada olaya karşı duyduğu ilgiyi kaybetmişti. Sanki beyninin içinde bir şeyler cızırdıyordu. Elindeki kupa yere düştü. Çıkan tok ses bütün herkesi durdurmuştu. Sierra ellerini kafasına götürdü.
İşe yarıyor dedi biri beynine. Mükemmel ajanı yarattık. Biz yaptık.
Genç kadının canı o kadar çok yanıyordu ki çenesi kaskatı kesilmişti. Bedeni titriyordu. Birileri ona sesleniyordu. Adını haykırıyordu.
Ama kendinde değildi.
Tamamen mükemmel değil diye cevap verdi başka bir ses beyninin içinde. Bazı şeyler ters gidiyor.
Sierra gözlerini açtı ama canı yandığı için geri kapadı. Kasılmaktan ağrıları artıyordu. Beynindeki sesler konuşmaya devam etti. Genç kadın cümleleri algılamıyordu. Hatta o cümleleri kimin kurduğunu bile bilmiyordu. Ses beyninin içinde yankılanmıştı emindi.