Geçen bir haftadan sonra bile ellerinde tek bir bilgi yoktu. Sierra hala Kevin’den şüphelense de susuyordu. O adamın iğrenç nefesine, kendini okşayan iri ellerine, alaycı gülümsemesine duyduğu nefret o kadar büyüktü ki bu işin sonunda onu hapse tıkmaya kararlıydı. Önceki günün raporunu bitirince arkasına yaslanıp gerindi. Karşısındaki Jack’in sırıtan bakışlarının kendine kilitlendiğini görünce yüzünü buruşturdu. Yine başlıyordu.
‘‘Sierra, Jane olarak oldukça ateşliymişsin. Öyle duyduk.’’
O bara girme izni sadece Nolan’a verilmişti. Dudakları arasından çıkan tıslama eşliğinde ‘‘Hatırlat da onu öldüreyim.’’ diye fısıldadı. Jack rahatça geri yaslanırken ukala ukala gülümsedi.
‘‘Ben buradayım.’’
Nolan’ın sesiyle ona döndü. Bir kedi gibi gözlerini kısarken ellerini masasına yerleştirmişti.
‘‘Ajan McConner. Lütfen görevdeyken oraya gelmeyin.’’
‘‘Dikkatini mi dağıtıyorum?’’
‘‘Hayır, işimi engelliyorsun.’’
Sierra döner koltuğunu çevirip bilgisayarına döndü. Başının döndüğünü hissettiği an eli masasının üzerindeki sakinleştiricilere gitti. O olaydan sonra psikologa gitmişti. Psikolog ona ilaçlar vermişti ve o da işe yaramıştı. Genç kadın bir daha ona benzer halisünasyon görmemişti. Şişesini eline alırken küçük pembe ilacı dudaklarının arasına koydu.
‘‘Hala bir cinayeti çözemeyen beceriksiz ajanlarım bugün nasıllar?’’
Birim şefinin alaycı sesini duyduğunda hızla ayağa kalktı. Başı dönse de zar zor yüzünü ifadesiz tuttu. Birim şefi iki gün yirmi bir saat on dakika ve beş saniyedir aynı kıyafeti giyiyordu. Altı, yedi, sekiz.
Sierra başını sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Artık beyni gerekli gereksiz her türlü bilgiyi bir hard disk gibi kaydediyordu.
‘‘İpucu yok, ayak izi yok, parmak izi yok. Saç teli hatta DNA örneği bile yok. Ne bulmamızı umuyorsunuz?’’
Birim şefinin kalın kaşları memnuniyetsizlikle çatıldı. ‘‘İmkânsızı başarmanı istiyorum Grant.’’ derken sesi oldukça soğuktu. Etraftaki insanları ürkütecek bir soğukluk. Oysa Sierra başını aşağı yukarı salladı.
‘‘Her zaman imkânsız istenir efendim.’’
Döner koltuğunun arkasına asmış olduğu ceketini alıp koluna koydu ve babetlerini vurarak hızla yürümeye başladı. Olay yerine gidecek ve tekrar tekrar bakacaktı. Yaptığı saygısızlığı biliyordu ama pişman değildi.
Arabasına atlarken kendini takip eden ekip arkadaşlarını umursamadı. Hızla insan akınına uğramış eski caddede yola çıktı. Bütün kurallara uyarak yavaşça sürmeye devam etti. Beyni o kadar doluydu ki patlayacak gibi hissediyordu. Dehşetle ilaçlarını almadığını fark etti. Ama dönemeyecek kadar uzun yol gelmişti. Kendini arabadan atarak ağaçlık alanda ilerledi. Toprak kokusu, kan kokusu, parfüm kokusu birbirine girmişti. Bu kokuları nasıl ayırt ettiğini düşünmeden olay yerine ulaştı. Gördüğü hayalde adam bıçağı saplıyor ve ardından bitiyordu. Belki devamını görebilirdi. Cesedin ana hatlarının çizildiği yere doğru diz çöktü. Kanın kırmızı rengi toprağa karışmış bordo gibi bir renk almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Science FictionUnuttuğu 3 haftayla yaşadığını hisseden Ajan Grant'ın hikayesi.