‘‘İyiyim Jackson. İşinin başına dön.’’
Sierra gözlerini devirirken mırıldanmıştı. Nasıl olduysa onu kaçıran insanlar hiçbir şey yapmamıştı. Yara, ezilme ya da kırık yoktu. Birkaç çizik vardı ve doktor onların taşınırken olmuş olabileceğini söylemişti. Bütün testlerden geçecek ve görevine dönecekti. Melanie kendine endişeli gözlerle baktı. Sierra’nın ne kadar inatçı bir yapısı olduğunu bildiğinden konuşmadı ve odadan çıktı.
‘‘Evimin güvenliğini artırmalıyım.’’
Kendi kendine söylenirken kapı tekrar açıldı. Genç kadın usanmış sesiyle ‘‘Sana gitmeni söylemiştim Jackson!’’ diye bağırdı. İçeri birim başkanı girdiğinde içinden bir küfür savurdu. Yatakta tamamen doğruldu.
‘‘Gayet iyi görünüyorsun Grant.’’
Sierra samimiyetten yoksun donuk bir gülümseme sundu. ‘‘Çünkü gayet iyiyim efendim. Eminim en kısa sürede işimin başına geçebilirim.’’
Luke Loren gülümsedi.
‘‘İşte bu yüzden bölüm başkanısın Grant. Asla kaytarmıyorsun.’’
Sierra buna karşılık başıyla selamladı. Luke yüzündeki ürkütücü gülümsemeyle kendine bakarken bakışlarını beyaz duvara kilitledi.
‘‘3 haftadır kayıp olduğunu biliyorsun. Hiçbir şey hatırlıyor musun?’’
‘‘Hayır.’’
Tek amacı genç adamı kısa cevaplarıyla rahatsız etmek ve gitmesini sağlamaktı. Oysa Luke farkında bile değildi. Ya da farkında değilmiş gibi davranıyordu. ‘‘İşini ne kadar iyi yaparsan yap sana başka bir görev veriyorum.’’
Sierra bir an gözlerini kıssa da kendini topladı. Soru dolu gözlerini adama dikerken bütün soğukluğuna rağmen Luke gülümsedi.
‘‘CIA’yla çalışacaksın. Dosyadan bahsedip senin kafanı karıştırmayacağım. Yeni iş arkadaşların dışarı da. Ben çıkınca onlar gelecek. Hatırladığın bir saniyelik bir şeyi bile bana söyleyeceksin. Bu bir emirdir Grant.’’
Luke genç kadının ikaz etmesine zaman tanımadan arkasını dönüp iki korumasıyla birlikte dışarı çıktı. O çıktığı an odaya iki kişi girdi. Sierra konuşmadan beyaz tenli, kahverengi gözlü ve kıvırcık saçlı adam öne atıldı.
‘‘Merhaba. Şaşkınsındır. Senin için işi kolaylaştırmaya çalışacağım. Ben Jack Oliver.’’
‘‘Birincisi benim için her iş zaten kolaydır. İkincisi bana adını söylemene gerek yok. Soyadın yeter Oliver.’’
Arkasındaki adam ellerini cebine koymuştu. Yüzünde samimi bir gülümseme vardı. Kumral birkaç tutam gözlerini gölgelemişti. Bronz teni ve kehribar rengi gözleri vardı. Sierra fazla ayrıntıya girdiğini düşünürken genç adam hareketlendi. ‘‘Nolan. Nolan McConner.’’
‘‘Bir de Oliver. Zihnimi dolduracak boş şeyler söyleme. Aklıma kazınan bir şeyi unutmam. Ah! Yorgunum. Belki de dışarı da beklemek istersiniz?’’
‘‘Bizi kovuyor musun?’’ diyerek şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı Nolan. Genç kadın yastığını geri iterken koluna batan serum iğnesini umursamadı.
‘‘Aslında güzel bir dille rica ettim ama anlamazdınız. Çıkın odamdan. Bak, şimdi kovdum.’’
Sonunda yastığa kafasını koyduğunda gözlerini kapadı. Odada hiçbir hareketlilik hissetmeyince gözlerini açtı. İki adama bakarken kaşlarını kaldırdı. İkisi de bariz bir şaşkınlıkla kendine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Science FictionUnuttuğu 3 haftayla yaşadığını hisseden Ajan Grant'ın hikayesi.