Emilia gözlerini açtığında okyanusun üzerindeydi. Son hatırladığı şey Noel’in gözlerinin içine bakıp ondan özür dilemesiydi. Filikaya nasıl binebilmişti? Sevgilisini nasıl terk edebilmişti? Bu kadar zayıf bir kadın olamazdı. Yüreği alev alev yanarken böylece oturup izlemeye dayanamazdı.
Başını çevirerek gemiyi aradı, midesinde oluşan bulantıyı görmezden gelmeyi deniyordu. Yalnızca birkaç gün öncesine kadar dünyanın en görkemli ve batmaz dedikleri gemisi Titanik sulara gömülmek üzereydi. İçinde bir yerlerde Noel’i de alıp götürerek balıkların yeni yuvası haline gelecekti. Bunu biliyordu çünkü son adam gemiyi terk etmeden Noel bulunduğu yerden kımıldamayacak kadar onur sahibiydi.
“Uyandın!” diye bağırdı Katherine.
Emilia onu duymadı bile. İçindeki o titreme ve panik atak hissi yok olmuş, yerini buz gibi bir sakinlik kaplamıştı. Zihninde yankılanan iki sözcük ona yol gösteriyordu.
Noel’e git. Noel’e git…
Kaderi oradaydı ve alınmayı bekliyordu. Kaderine sahip olmalıydı.
Sakin hareketlerle filikanın ucuna doğru ilerledi, fazla kimse olmadığı için kolay bir geçiş olmuştu. Titanik’in sonunu izlerken kimse ona dikkatini vermiyordu. Suya atladı.
Atlantik’in buz gibi suyu bedeninde şok etkisi yaratmıştı. Her bir hücresine kadar yanıyor, bedeni kavruluyordu. Ciğerleri nefes alamıyordu. Gittikçe derinlere gömülürken kaslarına söz geçiremiyordu. Yukarı doğru çırpınmak istedi ama zaten zayıf olan beyni bu oksijensiz ortamda çalışmayı reddediyordu.
O anda her şeyin bittiğini düşündü. Hayatının sonu burada, Atlantik sularında gelecekti. Dudaklarında hüzünlü bir gülümseme belirdi. En azından mutluydu. Sevgilisini aramaya giderken ölmüştü. Hayatının aşkının peşinde can verecekti. Eğer Noel’in de onu sevdiğinden bir an için bile şüphe duymuş olsaydı bunu yapmazdı. Ama biliyordu. Kalbinin derinliklerinde, o incinmiş ve yaralı adam onu seviyordu. İyileştirme gücünü elinde tutarken hayatını acılar içinde geçirmesine nasıl müsaade edebilirdi ki?
Gözerinin önünde yüzü canlandı. Ona gülümseyişi. Okyanus mavisi kadar koyu mavi gözlerinin derinliklerinde yanan sevgi kıvılcımları. Parmaklarının sevgiyle tenini okşayışı. Bedeninin ve ruhunun derinliklerinde hareket ederken kulağına ‘Seni seviyorum, ’ diye fısıldayışı… İçinin sıcacık olduğunu hissediyordu. Ben de seni seviyorum, diye düşündü. Sana geliyorum…
Ansızın ciğerleri oksijenle yanmaya başladı. Hayır! diye çığlık atmak istedi. Gitmek istemiyordu. Ölmek ve sevgilisine kavuşmak istiyordu. Az önce öldüğünü biliyordu, onu görmüştü. Elini uzatmış, sıcaklık, sevgi ve huzur dolu bir yere davet ediyordu onu. Noel’in yanında olmak istiyordu…
Gözlerini açarak nefes almaya çabaladı. Anında buz kesen sıcak gözyaşı damlaları yanaklarından süzülüyordu. Suya atladığından bu yana ne kadar süre geçmişti? Ne kadar süredir ölüydü? Noel hala yaşıyor muydu? Can yeleğine lanet etti.
Arkasından geri dönmesi için çığlık atan insanları duyabiliyordu. Onları önemsemedi. Otomatik hareketlerle gemiye doğru yüzmeye başladı. Her bir hareketinde kollarındaki kaslar acıyla geriliyor, bedenine yayılan soğuk uyuşukluk yüzünden bunu hissetmiyordu bile. Bu gece öleceğini biliyordu. Hala bir şansı varken sevgilisinin kollarına dönüp orada ölmek istiyordu. Onu affettiğini duymak istiyordu.
Filikalar ne çabuk uzaklaşmıştı gemiden? Ne kadar yüzerse yüzsün bir türlü yakınlaşamıyormuş gibi geliyordu. Hala çok uzaktı. Neredeyse dimdik duran Titanik’in fazla vakti yokmuş gibi görünüyordu. Ona ulaşmalıydı. Ne yapıp edip ona ulaşmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutulmaz Gece
RomanceYaralı bir geçmişe sahip bir asker ve hayallerinin peşinde koşan bir hizmetçi... Ortak noktaları ne olabilirdi, aşktan başka?