Final

4K 248 21
                                    

     Dışarıda kar yağıyordu ama rüzgar olmadığı için hava yumuşacıktı. Neredeyse akşam olmuştu. Küçük kar taneleri flaş ışıkları gökten düşüyor ve yerde bembeyaz bir örtü yaratıyordu. Tipik, olması gerektiği gibi bir Noel akşamıydı. İnsanlar sevdiklerini ziyarete giderken caddelerden taşan insan sesleri etrafa neşe saçıyor, kiliseden yükselen ilahiler ruhları güzellikle yıkıyordu.

      Böylesi güzel bir günde tamamen siyahlara bürünmüş genç bir adam, dudaklarının arasından mırıldandığı neşeli bir Noel melodisiyle tek başına sokakta yürüyordu. Siyah şapkası gözlerini gizliyor, süs olarak taşıdığı gümüş topuzlu bastonu belli bir ritimle hafifçe yere vuruyordu.

     Nereye gittiğini bilmiyordu ama bunu dert ettiği söylenemezdi. Gevşek duran omuzları oldukça neşeli bir ruh halinde olduğunu anlatıyordu. 4

     Genç adam, küçük kulübelerin yan yana sıralandığı dar bir ara sokağa daldı. Ağlama sesini duyduğunda yalnızca birkaç adım atabilmişti. Kaşlarını çatarak sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı. Küçük bir çocuk bisikletiyle birlikte yerde yatıyordu. Koşarak yanına gitti.

     “Sen iyi misin?” Bisikleti kaldırıp bir kenara atarken yardım etmek istercesine çocuğun kolunu tuttu.

     Çocuk başını kaldırıp safir mavisi gözleriyle ona baktı. Ağlaması kesilmiş, şaşkın bir merakla ona bakıyordu. Elinin tersiyle gözlerini silerek başını salladı. “Bisikletim kırıldı. Annem tereyağı almamı söylemişti ama geri dönerken karda kaydım ve düştüm.”

       Genç adam başını çevirip bisiklete baktı ve gülümsedi. Kırılmamıştı, yalnızca zinciri çıkmıştı. Kolayca tamir edilebilirdi. Elini uzatıp çocuğu ayağa kaldırdı. “Gel hadi, tereyağını annene götürelim. Sonra bisikletin için ne yapabilirim bir bakarım. Adın ne?”

      “Christian.”

     “Evin nerede, Christian?”

      Çocuk parmağıyla işaret etti. “Şuradan gidiyoruz, beşinci ev. Sarı renkli.”

      Birlikte Christian’ın evine doğru yürümeye başladılar. Genç adam bir eliyle bisikleti götürürken diğer eliyle çocuğun elini tutuyordu. Bacağı incinmiş olmalıydı ki hafifçe topallıyor, sağ tarafına bastıkça yüzünü buruşturuyordu. Fakat tek bir acı belirtisi bile çıkmadı ağzından. Kurtarıcısıyla sohbet ederken sesindeki ufak titremeler dışında oldukça normal konuşuyordu.  Adam kendi kendine gülümsedi. Christian yaşına göre bir savaşçıydı.

       “Söyle bakalım, kaç yaşındasın?” diye sordu dikkatini çektiği acıdan alabilmesi için.

     “Altı,” dedi Christian gururla. “Bugün benim doğum günüm.”

     “Öyle mi? Doğum günün kutlu olsun o zaman,” dedi adam.  Dolgun dudakları bir gülümsemeyle bükülmüştü. “Doğum günü çocuğu olarak seni kucağımda taşımamı ister misin?”

      Bu teklifi nezaket için olduğu kadar çocuğa yardım etmek için yapmıştı. Acısını göstermeyişinden çok etkilenmişti ama çocuklar onun zayıf noktasıydı. Hiçbirinin acı çektiğini görmeye dayanamıyordu. Fakat Christian bu tekliften mutlu gibi görünüyordu.

      “Gerçekten bunu yapar mısın?”

      “Elbette.” Çocuğun boyutlarına gelebilmek için dizlerinin üstüne çöktü. “Zıpla bakalım, küçük adam.”

      Christian kollarını adamın boynuna doladı ve bacaklarını bedenine sardı. Adamın kolu düşmemesi için kalçasından onu destekliyordu. Adam, çocuğun hiçbir ağırlığı yokmuşçasına kolayca ayağa kalktı ve bisikleti sürüyerek ilerlemeye devam etti. Sohbet ederek kısa sürede Christian’ın evine ulaşmışlardı.

Unutulmaz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin