medyadaki şarkıyla okuyun! (jhameel - resting stone)
30 Ekim 2014
Tüm gün Ha Ru'yu izlemiştim. Anlaşmayı kabul ettiğime göre, bugün onunla tanışmalıydım.
Sonunda cesaretimi toplayıp, kafeteryada ona doğru ilerlemeye başladım. Tek başına oturduğu için yanına gitmek zor olmadı.
"Oturabilir miyim?" dedim gülümseyerek.
Elindeki gofreti yerken bir süre bana baktı. Şok olmuştu.
"O-oturabilirsin."
"Teşekkürler."
Bir süre bana baktı. Ne diyeceğini bilmiyordu, bende öyle.
"Ben Hwan."
"Bi-biliyorum."
"Senin adın ne?"
"Ha Ru."
"Ne güzel bir isim. Ha Ru."
Yüzü kızarmıştı.
"Birinci sınıfsın değil mi? Ben ikinci sınıfım. Memnun oldum."
"Neden benimle konuşuyorsun?" dedi şaşkınca.
"Yapamaz mıyım?"
"Herkes bize bakıyor. Benim gibi çirkin bir kızla oturursan seninle dalga geçerler."
"Ya! Bence sen güzelsin."
İçimden bunu söylediğime inanamıyordum ama yapmak zorundaydım işte.
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Te-teşekkürler."
Ders başlayana kadar sohbet etmiştik, biraz da olsa utancını yenmişti.
Görünüşü güzel olmasa da kalbinin güzel olduğuna emindim.
3 ay ömrü vardı demek...
(***)
Çıkış vakti geldiğinde kapıda onu beklemiştim. Beni gördüğünde şaşırmıştı.
"Seni eve bırakayım," dedim gülümseyerek. Başını salladı ve yürümeye başladık.
"Hwan, büyüyünce ne olmak istiyorsun?"
"Ben mi? Doktor olmak istiyorum. Peki ya sen?"
Uzun bir süre duraksadı.
Büyümeyecekti çünkü.
"Gökyüzüne çıkacağım."
"Pilot veya astronot mu olmak istiyorsun?" dedim, anlamamış gibi davranarak.
"Evet," dedi gülerek. Acı dolu bir gülümseme oldu bu.
Konuşmaya devam ettik. Beni sürekli güldürüyordu. Eğlenceli ve zeki biriydi.
6 Kasım 2014
Günler böyle geçti, bir haftanın sonunda 50.000 Won'umu almıştım. Ha Ru ile eğleniyorduk.
Fakat kalbimin derinliklerinde ne zaman ona baksam vicdan azabı çekiyordum. Özellikle parayı aldığımda bu acı daha da derinleşti.
Ama şimdi bırakamazdım.
Haftasonu onu gizli mekanıma götüreceğimi söylerek evden aldım.
Küçük bir ağaç evim vardı. Ağaçların arasında yapraklarla çevrili olduğundan kimse göremiyordu.
"Çok güzel," dedi gülümseyerek.
"Hadi içeri girelim!"
"Olmaz," dedi Ha Ru.
"Neden?"
"Ben tırmanamam, yüksekten korkuyorum. Ya düşersem?"
Güldüm.
"Ne? Olamaz mı?" dedi dudağını bükerek.
"Sarıl bana."
"Ha?"
"Seni kucağıma alacağım ve birlikte tırmanacağız."
"Beni nasıl taşıyacaksın ki?"
"Cılız bir şeysin zaten, taşırım ben. Ya, böyle gözüktüğüme bakma. Güçlüyümdür ben," dedim kaslarımı göstererek.
Güldü. "Tamam," dedi ve sarıldı bana.
Tırmanmaya başladıkça, korkudan titriyordu.
"Aşağı bakma," dedim.
Gözlerini kapattı ve kafasını omzuma koydu.
Ağaç eve girdiğimiz halde bırakmamıştık birbirimizi.
Oturdum, hala bana sarılıyordu. Bende sımsıkı tutuyordum onu.
"Geldik," dedim gülerek. Sıçrayarak üstümden kalktı.
"Ö-özür dilerim."
"Önemli değil," dedim ve gülmeye devam ettim. Bir süre sonra o da gülmeye başlamıştı.
Nefeslerimizi hissedecek kadar yakındık birbirimize.
"Sivilcelerin mi azaldı senin?" dedim yüzünü inceleyerek.
"Evet, ilaç kullanıyorum, yakında diş tellerim de çıkacak."
Gülümseyerek ona baktım ve bir yandan da gözlüklerini çıkardım.
Şimdi başka biri olmuştu.
"Sen güzelsin," dedim gözlerine bakarken.
Utanmıştı ama gözlerini de alamıyordu benden.
Bir anda, aklıma yaptığım anlaşma geldi. Bunların hepsi bir anlaşmaydı.
Kendimi hızla geriye çektim. Şaşırmıştı.
"Ee, beğendin mi gizli yerimi?"
"Çok güzel," dedi.
Böylece gün batımına kadar orada oturduk.
(***)
24 Kasım 2014
Okula her gün birlikte geldiğimizden dikkat çeker olmuştuk. Sonuçta Ha Ru hâlâ gözlüklü, diş telliydi ve herkes onun çirkin olduğunu düşünüyordu.
Yolumu kesip onun çirkin olduğunu, daha güzel kızlarla ilgilenmem gerektiğini en az on kişiden duymuştum. Onlara cevap vermeden geçiyordum.
Tenefüstü bahçede müzik dinlerken birden önümde Ha Ru belirdi.
"Ah, Ha Ru. Ders çalışıyorsun diye gelmemiştim yanına," dedim gülümseyerek.
"Bir daha görüşmeyelim," dedi.
"Ne?"
"Benimle konuşma artık."
"Ya, neden bahsediyorsun?"
"Etraftaki herkes bizi konuşuyor, sen benimle konuşmaya başladığından beri benimle alay eder oldular. Söylesene Hwan, benim gibi bir kızla ne işin var? Neden benimlesin ki?"
"Güzel olman mı gerek? Başkaları umrumda değil, sen neden umursuyorsun ki?"
"Umursuyorum işte. Konuşmayalım," dedi ve yürümeye devam etti.
Hızla arkasından gittim ve kolunu tutup sarıldım bir anda. Etraftakiler de, Ha Ru da, ben de şaşırmıştık.
Fakat bu yaptığımın anlaşmayla bir alakası yoktu. Sadece içimden gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
farewell
Teen FictionAdım Lee Hwan. 16 yaşındayken, ilk aşkımı öldürdüm. Ben Hwan, Ha Ru'nun katili. •10 bölümlük, kısa bir aşk hikayesi.•