8.bölüm/katil

78 12 9
                                    

medyadaki şarkıyla okuyun! (ailee - goodbye my love)

6 Şubat 2015

Tüm gece karakolda sabahlamıştık. Şimdi saat sabahın dokuzuydu.

Ha Ru'dan hâlâ haber yoktu.

Telefonumu çıkarıp ona bir mesaj daha bırakmaya başladım.

"Ha Ru, çok uzamadı mı? Geri dön, konuşalım. Seni bekliyorum. Affet beni."

Birkaç mesaj daha bırakırken polisler aceleyle kendi aralarında konuşmaya başladı.

Bir tanesi koşarak yanımıza geldi. "Arkadaşınızı bulduk."

Ji Hyun'la birlikte hızla ayağa kalktık ve polislerle birlikte Ha Ru'nun yanına gitmek için arabaya bindik.

"Çok üşümüş mü Ha Ru?

Nerede buldunuz?

Ağlıyor muydu?

Bizim onu beklediğimizi biliyor mu?"

Sorularımın hiçbirine yanıt vermiyorlardı. Ji Hyun da dahil herkes sessizdi.

Uzun bir süre sonra araba durdu.

"Geldik," dedi polis.

Hızla arabadan indiğimde uçurumun kenarında olduğumuzu farkettim.

Ji Hyun şok olmuş bir şekilde etrafa bakıyordu.

"Ha Ru, ne-nerede?" dedim polise dönerek.

"Dalgıçlar çıkarmaya çalışıyor," dedi mırıldanarak.

Ji Hyun yere düşmüştü bir anda.

"İm-imkansız. Onun, atladığını mı söylüyorsunuz?"

"Ceset taşların arasına sıkışmış, çıkarmak zor olacak."

Duyduklarım doğru mu anlamak için etrafa bakıyordum. Ji Hyun yere çökmüş ağlıyordu. Polisler dalgıçlarla konuşuyordu.

Ben aptal gibi etrafa bakıyordum.

Dakikalarca kaldım öyle. Sonunda dalgıçlar Ha Ru ile birlikte geldiler.

Polis beni çağırarak onun Ha Ru olup olmadığını sordu. Başımı salladım sadece.

Yüzü bembeyazdı, kısa saçları ıslak yüzüne yapışmıştı, göz altı torbaları vardı, damarları mosmor ve belirgindi.

Boynunda hâlâ, ona verdiğim kolye duruyordu.

"Ha Ru, ben geldim. Uyan,"dedim yüzünü okşarken. "Çok üşümüşsün."

Vücudunu kaldırarak dizlerime yatırdım. "Ha Ru, uyansana."

Ji Hyun da yanıma gelerek Ha Ru'nun ellerini tuttu.

Uykuda gibiydim, vücudum uyuşmuştu, bağırmak istiyordum, hatta kendimi de o uçurumdan atmak istiyordum. Ama hepsi bir rüya gibiydi ve ben hareket edemiyordum.

Ji Hyun çığlıklarla ağlıyordu. "Benim suçum, hepsi benim suçum!" diye bağırıyordu.

Ambulans geldiğinde Ha Ru'yu aldılar, bizim girmemize izin vermemişlerdi.

Polis arabasına, tökezleyerek yürürken polis beni durdurdu.

"Hwan sen misin?"

Bir şey diyemeden yüzüne baktım. Elime bir mektup sıkıştırdı.

"Kız atlamadan önce bir ağacın altına sıkıştırmış. Üstünde 'Hwan'a' yazıyordu."

Başımı salladım, okumaya cesaretim yoktu, ceketimin cebine koydum.

(***)

7 Şubat 2015

Cenaze pek kalabalık değildi. Sadece aile üyeleri, Ji Hyun, ben ve birkaç okuldan öğrenci ve öğretmen gelmişti.

Utancımdan kimsenin yüzüne bakamıyordum.

Ha Ru'nun cesedine sarılmıştım. O sahneyi ömrümün sonuna kadar hiç unutmayacaktım.

Ve Ji Hyun'un ağlayarak 'onu öldürdük' deyişi. Nasıl unutabilirim ki?

Uyan, Ha Ru.

Sana söylemem gerek şeyler var.

Söylemek istediğim...

Bana söz verdin. Gelecek Noel yanımda olacağına.

Bekliyor olacağım.

Gelmek zorundasın, uyanmak zorundasın.

farewellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin