1)Şeytanın Dönüşü

1.7K 24 2
                                    

Oradan oraya umarsızca sürüklenen ruhumu, elinde gazozla takip eden bedenim beni bekleyen şeyleri biliyordu aslında. Hep biliyordum ama ne zaman takmıştım ki. Yeni gelenin laneti diye bir şey cidden var mıydı bilmiyorum ama hiç takmışlığım olmamıştı. Başıma geleni yaşamak zorunda kalmıştım, kaçmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Cesur olduğumdan değil, beceriksiz olduğumdan bilmiyordum.

Anne-babamız öldüğünden beri üç abim ve kız kardeşimle oradan oraya sürüklenmiştik. En büyük abim Hakan okuyup doktor, ikincisi Levent ise masterini yapan dünyadan kopuk bir hukuk öğrencisi olmuştu. Üçüncü abim Serdar, hala garip garip mekanlar açan yavşak itin tekiydi.

Ben 10. sınıfı yarılamıştım, kız kardeşim Yağmur'sa aklı havada gezen sekizinci sınıf bir süslüydü. Hepimiz birbirimizden farklı olmamıza karşın birbirimizden başka tutunacak kimsemiz olmamıştı. Yıllar boyunca oradan oraya sürüklendikten sonra ilk defa düzenli bir yaşama geçecektik. Abilerim sözde adam olmuşlardı (en azından iddiaları oydu) ve bana ve Yağmur'a anne babamızın isteyeceği gibi mükemmel bir hayat sağlamak istiyorlardı.

Kıçımın kenarı.

Ne mükemmeli? Ne hayatı? Gençliğimiz mi olmuştu? Daha doğrusu gençliğim mi olmuştu? 6 yaşımda elime tutuşturulmuş bir bebekle anne olmuştum. Yanlarına gönderildiğimiz akrabalarımızın her birini bıktırmıştık. Bizi ayırmalarına izin vermedik. Belki de şu ana kadar yaptığımız tek akıllıca iş buydu. Her nasılsa ayakta kalmıştık. Hakan reşit olduğunda bize kalan mirası düzgünce kullanabilmemiz mümkün olmuştu.

Hakan ve çemçük yüzlü sevgilisi Tuğba, İzmir'de saçma sapan bir ev tuttuğunda, bahçeden içeri adım attığım an başıma gelecekleri anlamıştım -iddiam buydu en azından-. Karnıma çöken bir ağrı demek oluyordu bu. Daha eski bir görünümü olsa eve Perili Köşk falan bile diyebilirdim.

Gereksiz birbüyüklüğü vardı. bizim bunu alacak paramız mı vardı? Vay anasına.. Son birkaç yıl aileden koptuğumun en büyük işareti olabilirdi bu ev. Ağaçlarla dolu bahçesi ve ilginç tasarımıyla bana nedense Aşk-ı Memnu'daki evi anımsatmıştı. Tabi bizim evde Behlül adında bir ekşın olmazdı gerçi ama neyse.

Herkesin aksine tek bir sırt çantasıyla tüm hayatını taşıyan biri olarak eve ilk giren olmamam şaşırtıcıydı. Girmek istemiyordum nedense. Şu saatten sonra böyle dandik bir şeye kim uğraşmak isterdi? Bu yeni yaşam olayı yürümezdi. Ben karamsar değildim, onlar pembe gözlüklerini çok uzun süre takmışlardı.

Dağılma sürecindeyik. Levent bizi takmamaya başlamıştı. Serdar sıkıldıkça olay çıkaran aşırı bir piçti. Yağmur, kimlerle nerede takılıyor ne yapıyor bilmiyordum;ama kaşarlık katsayısının arttığı okul eteğinin boyunun kısalmasından belli oluyordu. Hakan'ın birgün, bize birden o anaçlığıyla annevari davranan Tuğba'nın etkisinde kalmasını bekliyordum.

Bense, liseyi bitirdikten sonra buradan kurtulmak istiyordum. Ailemi seviyordum,onlar da beni seviyordu bunu biliyordum; ama kendime ait bir hayat istiyordum. Lise bitene kadar öncekinin aksine monoton bir yaşam sürüp siktirip gidecektim.

Kısacık asimetrik siyah saçlarımla ve sert bakışlarımla istesem de gözden kaybolamıyordum. Zaten normal bir hayatım olmayacak, neden güzel uzun saçlarım olsun demiş ve kesmiştim.

Minyon ve kızgın bir erkek çocuğu gibiydim. Kişilik olarak da. Anaç olmam beklenmişti. Yağmur'u kendim gibi yapmaya çalışmadım. O güzel ve normal genç bir kız olmuştu.

Yukarıdaki pencerelerden birinden kafayı uzatan Yağmur

"Derin buraya gel hemen! Odaları paylaşıyoruz!" dedi bağırarak. Herkes tavan katına yakın olan lüks odalar için kapışıyordu. Eve girdim ve tenha olmasını umduğum merdivenlerden indim. Arka bahçenin kör bir noktasına açıldığını tahmin ettiğim, karanlık bir oda bulmuştum. Çantamı oradaki küçük yatağa fırlattım.

Yanımdaki ŞeytanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin