7)Koyduğumun Partisi vol.1

175 22 2
                                    

 Okulu hiçbir zaman sevmemişimdir. O yüzden bitişe yaklaşmamızdan memnundum. Yaklaşık beş hafta kadar sonra okuldan kurtuluyordum. Bu kadar dayanmış olmam sevindiriciydi. Sınıfa sadece oturmaya gidiyorduk artık.

Gerçi ben uyumaya gidiyordum.

Erdal desen, o zaten bir geliyor, iki gelmiyor halindeydi. Maçlarda canıma okuyup yüzüme bakmadan gidiyordu.

Buğra'yla ise..onunla fena değildik. Ama hep uçuk bir hali var gibiydi. Başta farkedemediğim bir şeydi bu. Böyle kafa bulmuş gibiydi.

Sürekli.

Partisinin olduğu gün Sema bize geldi.  Korkulu rüyamı da getirmişti.

Elbise...hassikom 

Üç tane yaradılış özrü kıyafet parçasını yatağın üzerine attı. "Seç birini ve hayır kot pantolona iznin yok " dedi sertçe. İlk defa sesini bu kadar sert duyuyordum.

Modellere bakmadan siyah olanı seçtim. Bende kırmızıyı veya pembeyi giyecek cesaret yoktu. Yok yani.

Garip kısa kollu oturan düz bir elbiseydi yani matrak bir yanı yoktu. Sema zoruyla yanaklarıma kadar taşan rujlar da sürüldü ooh. Makyaj oldu palyaço. Çaktırmadan sildim gerçi.

"Sevgilinin partisine gidiyorsun hani, yatmaya değil canım." dedi Sema.

Yatakta uzanırken ona sırıtarak döndüm, dirseklerimi yatağa dayayıp ellerimle yanaklarımı tuttum. Malca sırıtarak

"Belki Buğra'yla yatarız ha? Baksana tipime, pavyon fırlamasıyım adeta ayh" dedim itici bir şirinlikle.

Bana dil çıkarıp giyindi. Eteğin kısalığı sağolsun rahat rahat yürüyemiyordum.

Dışarı çıktığımız anda Sema gibi topuklu giymemenin yararını gördüm. Sema vamp kadın stiliyle tökezlerken ben botlarımla rahat rahat geziyordum. Gerçi etek tek başına beni zorluyordu. Buğraların evinin sıradan bir ev olacağını düşünmüştüm. Gerçi tüm okulu çağıracak götü olduğuna göre kendine güvendiği bir yer olmalıydı.

Merkeze uzak, otobanın dibinde boş sayılacak bir yerdeydi. Benim böyle evim olsa ben tüm okulu bırak tüm İzmir’i çağırırdım. Hani vay be bak şuna dedirtecek bir villası vardı. Tabi normal villaların 3 katı olmasından bahsetmiyorum bile. Kapıda bir sürü araba birikmişti. Tabi okul zengin okulu ya herkes hava atacak. Kapı zaten açıktı herkes bizden önce kafa bulmaya başlamıştı bile.

Ne güzel ya.

Sema anında beni bırakıp gitmişti. Ve her ne kadar okulda isim yapmış olsam da birileriyle gidip sohbet edecek kadar arkadaşlık kurmamıştım. Gözüm Buğra’yı aradı. Merdivenlerin başında garip bir gençle fısır fısır bir şeyler konuşuyordu. Ona baktığımı fark etmemişti. Ben onu izlerken başka bir şeyin de yandan beni izlediğini hissettim.

Bakışımı bir yana kaydırınca elindeki bardağı daire şeklinde hafif hafif döndürerek tutan Erdal’ı gördüm. Okula kalktığı gibi geliyor sanıyordum, meğerse o saçının düzeltilmiş haliymiş.

Şu an evcilleştirilmemiş bir orman kaçkını gibi görünüyordu. Saçındaki tonlar birbirine karışmıştı, gölgelendirmesi ustaca yapılmış bir anime karakterine benziyordu. Siyah düz oturan bir t-shirt giymişti.

Benle göz göze geldikten sonra yavaşça kafasını hala konuşmakta olan Buğra ve diğer gence çevirdi. Omuzları gelen tek bir gülücük kasılmasıyla yukarı kalktı. Hafifçe sırıttı, sonra bana da aynı piç sırıtmayı yaptı. Bilmediğim bir şey varmışçasına benimle dalga geçtiğini hissediyordum.

Gülünecek ne vardı? Söyle biz de gülelim. (Klişe hoca lafı gibi oldu ama o harbi kötü bir his böyle sanki yüzünde böcek varmış da söylenmiyormuş gibi hani)

Ben, ne bakıyorsun, bakışı ile ona bakarken bir el bileğimden tuttu ve çekmeye başladı. Erdal’ın yüzündeki anlık şaşırmaya bakarken merdivenlere doğru sürüklendim. Buğra beni merdiven altında gölgede kalan küçük dolaba çekiştiriyordu.

Neredeyiz biz? Harry Potter’da mı? Bu çocuk neyin kafasında? Gerçi bu merdiven Harry Potter’daki gibi ortada değil resmen en dipte sayılacak bir yerdeydi ve duvardaki boyalar ve koyu ahşaplar sağ olsun gayet güzel gizleniyordu.

Buğra beni dolaba sokup kendi de girdi. Kapıyı kapar kapamaz elleriyle boynumu sabitleyip dudaklarıma yapıştı.

Bismillah.

Noluyor?? Hey? Ho?

Sıcak dudakları başta dışarıdan öpse de sonradan alt dudağıma çalışmaya başlamıştı.

Dolap kapağının üstlerinden çizgi çizgi küçük ışıklar içeri giriyordu. Buğra’nın yüzünü görebiliyordum. Onu geri öptüğüm söylenemezdi. İçimden bir ses bunu yapmamamı söylüyordu.

Buğra hafifçe geri çekildi “Elbiseyle hayal ettiğimden daha da güzel olmuşsun.” dedi. Yüzüne de pek bakmıyordum. Sadece “Neden merdiven altındayız ?” diye sorabildim.

“Yalnız kalmamızı istedim.”

“Burası çok sıkışık dışarı çıkalım.” Diye elimi dolabın kapısına attığım an “Derin bir sorun mu var ?” dedi.

“Yoo bir şey yok.” dedim. Geri bir şey bulmam lazımdı. “Peki, sen demin o çocukla ne konuşuyordun?”

Sessizleşti.

“Hiç öyle muhabbet. Beni bir içeriyi kontrol etsem iyi olur. Sakın çok içip sarhoş olma.” dedi.

Sonra tam kapıyı açmış çıkarken yanağımı öpüp “Olacaksan da önce beni bulmuş ol.” dedi ve sırıttı.  

Benden uzaklaşacakken içeriden herkesin bağırma seslerini duyduk. Kötü bir şey yoktu. Sadece birkaç mal fondip yarışması yapıyordu. Erdal da bunlardandı. Beni görüp sırıttı. Herif bildiğin kaymıştı.

Buğra “Abi yeter tamam komaya gireceksiniz kesin artık.” diye Erdal’ın önündeki şişeyi alacakken Erdal sertçe şişeyi yan tarafa savurup ayağa kalktı. Şişenin yerde kırılma sesiyle herkes susmuştu. Erdal’ın tek eli Buğra’nın bileğini sabitlemişti. Kolundaki kasların kasılışını görebiliyordum. Buğra ise elini yumruk yapmıştı.

Erdal hafif sırıtıp “Tabi senin koma maceraların yanında biz neciyiz ki değil mi şeker çocuk?” demesiyle Buğra’nın boştaki elinden bir yumruk yemesi bir oldu. Onun dediği tümceyi sadece yakındakiler duymuştu büyük ihtimalle. Benim gibi.

Peki ne demek istemişti?

Erdal da Buğra’yı kendisiyle aşağı çekmişti. Şimdi onun gömleğinin yakasına yapışmıştı. Ve birden kurtarıcı gibi Met ortaya, çıktı. Şükür ayıktı. İkisini birbirinden ayırmaya çalışırken

“Partinin içine etmeyin gidin başka şekilde çözün.” dedi sertçe.

Arkadan biri “Yarış yapın.” diye bir şey saçmaladı. Allah onun belasını versin, bulsam boğazına çökerdim. Onu destekleyen insan sayısı arttıkça yukarı bakıp içimden, Allam ben nereye düştüm ya diye sorguladım. Erdal’la Buğra ise birbirlerine tırsınç bakışlar atıp ayaklandılar.

Bunu cidden yapmayacaklardı değil mi?

Hayır. 

Yanımdaki ŞeytanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin