Yüzbaşı nefes nefese doğruldu ve yattığı yerde geriye gitti. Neredeydi, ve burada ne yapıyordu? En son ne olmuştu?
Liz. Onu öpmüştü.
Aslında, Liz görünümlü bir robot öpmüştü onu.
Niye? Neden? Nasıl?
Nasıl bu kadar güçsüz düşmüş, duvarlarını bir anda indirmişti?
Çünkü Alice'e, deliler gibi aşıktı. Tıpkı, onu ilk gördüğü andan, son nefesini vereceği anâ kadar seveceği gibi.
Peggy'i de öyle sevmeyecek miydi zaten? Ama aralarına yetmiş yıl girmişti Peggy ile. Peggy, onsuz da mutlu olmayı başarmıştı. Steve de, hayatına devam etmeliydi. *herkes sana yelloz diyecek liz robotu* *Araya girme aslı ağlıyorumjdsodkdkfk*
Etmeliydi, değil mi? Sevdiği hayatını devam ettirmiş, dolu dolu bir hayat yaşamıştı. Şimdi sıra ondaydı.
Neden robot onu kaçırmıştı? Bir sebebi olmalıydı. Öylece olamazdı. Liz'i azıcık tanıyorsa iyi bir planı vardı.
Ultron'la paylaştığı iyi bir planı. Ve içinden bir ses, tabiri caizse bok çıkacağını söylüyordu.
Bir masada bir şeyler yaparak robotlarla konuşan Alice Liz Maxwell, bir anda adama döndü ve gülümsedi. "Steve. Uyanmışsın."
Adam ayağa kalktı. "Neler oluyor? O robot da neydi? Natasha nerede?"
Genç kız oturduğu sandalyeden kalkarken yüzü kasıldı. "Hemen o Rus ajanı mı soruyorsun yani?"
"Liz-"
"Ben sırf seni sevdiğim için, güvende ol diye o Vibranyum yığınını zar zor kandırıp seni buraya getirteyim, sen o kızıl kadını sor!" diye bağırdı bir anda. Deliye dönmüş gibi gözüküyordu.
"Hayır, yani... Banner deliye döndü." dedi Yüzbaşı belki de ilk kez ne diyeceğini bilemeyerek.
Liz'in kalktığı masaya bir göz attığında ise... Okey takımı mı?
"Sana inanamıyorum." dedi kız ellerini saçlarından geçirerek.
"Liz-"
"Benimle konuşma." dedi kız geri adımlarken. Ağlayacak gibi duruyordu.
Kaptan kıza yaklaşırken kız geriye adımladı ama sırtı duvara geldiğinde biraz zor olmuştu daha da gitmesi.
Yüzbaşı kıza iyice yaklaştı. "O konuşma da neydi?"
Evet, bu soru sürekli zihnini meşgul ediyordu. Kendi halinden çok, kızı öz kızı olsa bu kadar sevemeyecek adamın haline üzlüyordu. Tabi, kendisine üzülmediğini söyleyemezdi.
Hele palyaço kısmında.
Kabul ediyordu, ilk zamanlarda bu baya kanına dokunmuştu, yani onu bir yerlere gönderip askerlere saçma konuşmalar yapması. Cidden o zamanlar palyaço gibiydi, ama çok kısa sürmüştü bu. Sonra savaş alanına kendini atmış, ve bir anda daha işe yarar(?) hale gelmişti.
Ve tekrar kabul ediyordu ki, Liz olmadan pek işe yaramak istemiyordu.
Kız, adamın yıldızlı, mavi üniformasına bakarken iç çekti. ve yüzbaşı, kızın yüzünü okuyor, kızın kendini beğenmesinden derin bir mutluluk duyuyordu.
Aslında, onu herkes beğeniyordu, pek şaşırmamıştı.
Ama yılların playgirl'ü Alice Liz Maxwell'in, David Beckham'dan Christiano Ronaldo'ya, Las Vegas'ın birincilerinden, San Francisco'nun jet sosyetesine kadar her adamla ufacık bile olsa en azından bir diyaloğu olduğunu biliyordu. Tabi Las Vegas ve San Francisco'daki maceralarının sadece diyalogdan oluşmadığını biliyordu elbet. Ama bunu ilk kez kabul etmek, düşüncesini aklına etirmek, onu gereğinden çok çok daha rahatsız etmişti.
Acaba hepsini teker teker bulup, birkaç yumruk, birkaç kısır bırakacak tekme atsa nasıl olurdu? Ben söyleyeyim, haklıyı savunan Kaptan Amerika bir anda psikopat bir erkek dövücüye dönüşmüş olurdu. Ve... pek hoş olmazdı gibi.
"Onu yapmak zorundaydım," dedi kız yavaşça. gözleri adamın karın kaslarında dolaşıyor, ve Yüzbaşı'na tatlı bir huzursuzluk veriyordu. "Beynimi yıkadığını sanıyordu. Öyle sanmaya devam etmeliydi."
Yüzbaşı, kalbinin oyun hamuru misali yumuşadığını hissederken, kaşları değişik bir ifade, bir özlemle biçimlendi. "Seni özledim." dedi bir anda.
Genç kız, gözlerini, adamın gözlerine dikti. "Ben de seni," dedi yavaşça.
Aralarında bir tür çekim alanı devreye girerken, Kaptan yavaşça gözlerini kapattı.
Ve olan, o anda oldu.
Kız anında ellerini Kaptan'ın göğüsüne yerleştirdi ve ışık hızında yer değiştirerek bu sefer duvara onu yasladı.
"Liz," dedi Steve yavaşça.
Kızın yüzünde psikopat bir gülünseme oluştu. "Hayır tatlım, Alice."
Ve, Kaptan'ın gözleri gerisin geri açıldı. Sonunda anlamıştı. Liz'in beyni hala yıkanmış durumdaydı. Hala onlarlardan nefret ediyordu ve sırıtışından kesinlikle tehlike akıyordu.
Kaptan, ikinci kez onun ağına, sazan gibi düşmüştü.
Wanda'nın dediklerini hatırladı.
İradesi ne kadar güçsüzse, o kadar güçlü bir zihin kontrolü olur.
Yada daha mı farklıydı? Ama sonuç olarak aynı yere geliyordu.
Liz'i her zaman güçlü biri olarak tanımıştı. Güzel giyinen, fazla güzel giyinen, dudak kalemi ve eyeliner dışında makyaj ürünü kullanmayan, ruj delisi, şakacı, zeki ve Tony Stark'ın kopyası olarak görmüştü onu. Bir de aşık olduğu kadın olarak.
Fakat şimdi, anladığı kadarıyla dışarıya öyle bir röl yapıyordu ki, kimse onun aslında, içinde bir sorun olduğunu görmemişti.
Doğa tarzı bir duvar örmüş, ve onun içinde hıçkırarak defalarca kez ağlamış olmalıydı. Ama bunu, kendisi fark edememişti. Tony bile fark edememişti.
Ve, Ultron bunu şuanda dibine kadar kullanıyordu.
Genç kız, Kaptan'ı duvara daha çok iterek geri çekildi ve karşısına bir Vibranyum yığını geçti. "Orduma hoşgeldin, Kaptan."
Ve her şey mavi oldu.
Abi o okey kısmı fkdjkffjfkjf
Bir süre yoktuk, bunun için üzgünüz. Hem texting hem de bazı talihsizlikler nedeniyle.
Tamam, işte bu. Ehehehe sonraki bölüm görüşürüz!
Huzurlu günler!
-Gizem ve Aslı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Get Out | Age Of Ultron [Askıda]
FanfictionAlice Maxwell, Tony'nin manevi kızı. Ve ondan kutlama partisine kadar bir Baymax istedi. Arkadaşları onun beynine Steve'i ince ince dokudu. Zekasıyla Tony ile yarışabilecek düzeyde. Ve o, yapay zekanın en büyük silahı. - • @zihinsancisi ve @neonligh...