Soğuk havanın insanın içine işlediği bir kış günüydü, bembeyaz karlar mutluluk ve huzur vericiydi.
O da ney bi ses ahh olamaz. Sadece bir alarm sesiymiş. En nefret ettiğim saatler demeden annem girmişti içeriye "
Burcu yeter kızım hadi kalk okul saati geç kalacaksın."
Herzaman ki annem işte."Kalktım anne, hazırlanıp geliyorum."
Mırıldanarak üstümü giyerken bugün okulda olan dedikodularıda merak ediyordum açıkçası. Okula gidince herzaman ki gibi arkadaşlarım:
"O onla çıkmış. O onu terketmiş "
Aslına bakarsam keyifli olmuyor değil. Üstümü giyinip aşağı indim.
Annem muazzam bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı bile. Daha fazla dayanamadan kahvaltıya oturdum. Annemle sohbet ederken saat 7.30 olmuştu bile.Olamazz yine geç kalmıştım. Sinir bozucu hocaların tersleyişi hoşuma gitmiyordu. Bu yüzden yavaş yavaş ilerliyordum. Gözlerim yeri incelerken, kulaklarımda"passenger let her go" çalıyordu.
Ahh biri omzumu kırarcasına vurup geçti. Sanırım bizim okulun aptal erkekleri bi an çatışarak
"Önüne baksana!Körmüsün?!"
Arkasını dönüp;
"Bana mı dedin küçük ?"
Küçük mü? Şaşırmış kalmıştım.
"Küçükte neymiş. Kocaman kızı görmüyor aptal!"
O sinirle saydıra saydıra devam ediyordum. Ama bi yandan da fena değildi. Simsiyah gözleri, uzun saçları ve dolgun dudakları üstündede tabiki bizim okul forması.
Sonunda okula gelmiştim. Tenefüs zilinin çalmasını bekliyordum.
Ha işte beklenen zil. Sınıfa girdim. Bizim kızlar zamandan istifare hemen dedikoduya başlamışlar bile. Aklımdan hala o tartıştığım çocuk geliyordu. Ben hayallere dalmışken bi an biri Burcu..Burcu.. diye sesleniyordu.
Seslenen tabiki sınıf arkadaşım ayça;"Burcu iyi misin?Dalıp gittin bişey mi oldu?"diye sorunca;
Yok biraz uykusuz kaldım ondandır deyip geçiştirmiştim.Okulun ağzında sakız gibi dolaşmak istemiyordum. Zaten bu ilk ve sondu diye umuyorum. Okulların kapanmasına çok az süre kalmıştı tamı tamına son bir gün...
Babam olmadığı için annemle birlikte tatilleri köyde babannemlerde geçiriyoruz. Aslında köyü pek sevmem, şehir hayatına alıştığım için köyde uğraşcak pek bişey yok. Ama en sevdiğim kardeş dediğim kız orda "Mine" onu görmek için sabırsızlanıyordum..
Derslerin bitimini sayıyordum. Son iki ders ha gayret burcu bitiyor biraz daha dayan..!
Ve sonunda çıkış zili en sevdiğim zil. Eve doğru hızlıca yürüyordum.
Çünkü anneme yardım etmem lazımdı. Hayatımdaki tek değerli varlık oydu. Yorulmasına, üzülmesine dayanamazdım. Sonunda eve varmıştım. Babamın ölümünden sonra annemde birsürü bana göre tanımsız hastalıklar vardı. Onu kaybetmeyi göze alamazdım..Evin ziline bastığımda annemle karşılaştık ve sohbet ederek içeri giriyorduk.
"Okul nasıl geçti"
"Güzeldi anne,ders filan işledik. sen naptın"
"Bavulları hazırladım. Biliyorsun cumartesi yola çıkıyoruz."
Anneme evet cevabını verdikten sonra, odama doğru çıkıp üstümü değiştircektim. Koridorda babamın çiceklerle kaplı çerçevesini görünce hüzünlenerek,kısık sesle
"Keşke sende olsaydın baba"
dedikten sonra çerçeveyi bırakıp odama girdim.
Sırt çantama bana ait özel eşyalarımı koyarken bi yandan da müzik dinliyordum. Müzik ruhumu dinlendirmeme sebep olan tek şeydi. Hazırlığımı gördükten sonra aşaği inip annemle yemek yedik. Çay içtik.
Zaman nasıl geçmiş farkında bile değildim. Saat 22.50 olmuştu bile. Anneme iyi geceler deyip yanaklarını öptükten sonra lavaboya gidip, dişlerimi fırçaladım. Yatağıma uzandığımda pencereden gökyüzünü izleyebiliyordum. Vayy yıldızlar bugün hiç ummadığım kadar güzel ve daha çok parlıyordu.
Ne zaman gökyüzünü izlesem babamın oralarda biyerde saklı olduğunu ve beni izlediğini sanırdım. Bu yüzden babam güzel kızını üzgün görmesin diye hiç kendimi ezik durumuna düşürmedim. Hep dik durdum...Derken uyumam gerektiğinin farkına varınca gözlerimi yumup, uyumamı bekledim..
**
Ağzımı iki karış açtıktan sonra sabah olduğunun farkına vardım. Bünyem alışmış saat 07.00 dı. Ohh bee bugün karne günü nasıl sevinçliyim, anlatamam. Dolabımı açtığımda bir bluz ve şort aldım.
Kıyafetlerimi giyince okulun en güzel kızı ben sandım bi an.. Hızlıca şarjda olan telefonumu alıp, annemin yanına inmek için hızlı adımlarla merdivenlerden indim... Annemi görüp öptükten sonra okula doğru yola koyulmuştum.
Yolda giderken ayçayla karşılaştık ve sohbet etmeye başladık. Konuşmalara devam ettikçe sıkılmaya başlamıştım. Ve olabildiğince hızlı adımlar atmaya başladım. Attığım hızlı adımlar ayça'yı kuşkulandırmış, olmalı ki bana;"Hey!Acelemiz yok okul biyere kaçmıyor." Dedi.
Arkadaşımı kırmamak için dediğim tek kelime "pardon" olmuştu..
Ohh sonunda okula vardık.Hızlı ve alel acele hocanın gelmesini beklerken olamazzz..
En nefret ettiğim sarı yelloz hoca o hocaya karşı anlatayacağım bi nefretle doluydum. Bilmiyorum belkide sergilediği tavırlar yada dersi beni rahatsız eden bişey vardı. Ama ALLAH'tan son görüşümdü. Aslında biraz heyecanlıydım. Yarın izmir'den erzurum'a yolculuk yapıcaktık.
Oo tanrım olamaz onbeş gün boyunca nasıl katlanabilirim. Katlanmak zorundaydım. Annen için burcu annen için, iç sesimle konuşurken bir yandan annemi merak ediyordum. İçimden bunları geçirirken karne dağıtmaya gelmişti sıra, aslına bakarsan pek umrumda değildi karne mevzusu.
Karneler dağıtılmaya başlanınca herkez bir merakla karnelere bakıyorlardı. Ve benim şeyimde bile değil.Ohh sonunda adımı duymak rahatlatmıştı beni. Adımı duyunca karnemi almaya ilerlemiştim. Ve sonunda karne elimdeydi. Okul zili çalınca eve gitmeden önce marşımızı okumak şarttı tabiki.
Okuduktan sonra kulağımda müzik ilerlemeye başladım. Yolda arkadaşlarımı görünce anı manasına selfieler çekildik. Ve ben yoluma devam etmekte kararlıydım.Hemde hiç durmaksızın..Eve son adımlarım.
Ve o da ney..Hayır!! Evimizin önünde bir ambulans.
"Anne..anne..anne..."
Annem diyerek, koşar adımlarla eve giderken, bi yandanda ağlıyorum.
Annemi sedyede görünce korkup, telaşlandım.Annemle birlikte ambulansa bindiğimde annem baygın bir şekilde yatıyordu. Onu gördükçe gözyaşlarıma hakim olamayıp, ağlıyordum. Annem için çok endişelenip, korktum. Hastaneye yaklaşıyorduk. Bir yandan annemin ellerini sımsıkı tutarken diğer yandan hemşire anneme bakıp, nabzını ölçüyordu. Hemşireye sürekli annemin nasıl olduğunu soruyordum.Hastaneye gelince bütün doktorlar, hemşireler dışarda bizi bekliyordu. Ben ise meraklı gözlerle doktorları, hüzünlü gözlerle anneme bakıyordum. Annemi babamın ölümünden sonra ilk defa böyle görmüştüm. Ve oldukçada tedirgin.. Annemi acilen ameliyata aldıklarında korkarak ağlıyordum.Ya annemide kaybedersem, babamdan sonra annemden başka kimsek yoktu. Halam ve babaannemden hariç kimse yoktu. Zaten halam ve annem asla iyi geçinemezdi. Bu yüzden annemin hastalığı onu ilgilendirmiyordu bile..
Halamın eline düşmektense, ölürdüm daha iyi.!
Annem hala çıkmamıştıAradan tamı tamına dört saat geçmişti.ya annem BELKİ BİRGÜN...
Aptal burcu düşündüğün şeye bak öle bişey olmıcak, olamazz.. Annemi kaybedemem. Doktor ameliyattan sonunda çıkmıştı.. Doktor;
"Yakını kim?" Demeden.
"Ben kızıyım."diyerek atladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki Birgün...
Teen FictionHiç olmaz dendik imkansız olan bir aşk karşılığında, hayatın onu bir noktadan bambaşka noktaya koyması ve hiç alışamadığı ama aşkıyla ayakta tutunmayı sağladığı..