Bölüm 2

104 11 0
                                    

"Yakını kim?" Demeden.

"Ben kızıyım."diyerek atladım.

Anneniz hayati durumunu atlattı diyince,bi an rahatladığımı hissettim. Fakat sonradan

"Hastalıkları çok fazla ne kadar yaşayabilir, bilmiyoruz. Olabildi ğince yormamaya çalışın." Dedi.

Hastanenin koridorlarda benim hıçkırıklı ağlayışlarım yankılanıyordu. Annemi sedyenin üstünde yoğun bakımına doğru götürürken bende onunla birlikte gidiyordum. Annemi odaya aldıkları sırada Doktor Bey'e;

"Annemi görebilir miyim?"diye sordum.

"Tabiki ama fazla yormayın."dedi

Hiç beklemeden üstümü giyip, annemin odasına doğru yürümeye başladım. Aklımdan geçen düşüncelerim beynimi yememi sağlıyordu, ilkilerek kendi kendime..

"Aptal olma burcu,annene hiçbirşey olmıcak." Diye kızmaya başladım.

Annemin odasının önüne geldim. Kapıyı açmadan kendimi toparlamaya başladım. Annem kızını üzgün görmek istemezdi. Çünkü oda benimle birlikte üzülürdü. Kendimi sonunda toparlayabilmiştim. Ama boğazım hala düğüm, düğüm gözyaşlarımı ise içten akıtmaya devam ediyordum. Annemin odasına girmiştim sonunda, sandalyeyi yanına çekip, bi yandan titrek sesimle konuşurken, diğer yandan annemin başını okşuyordum. Daha fazla kendimi tutamayıp, ağlamaya başladım.
Annem gözlerini aralamıştı. Annemin uyanışını görmek huzur gibiydi. Annem gözlerini açar açmaz bana;

Annesin'den..

"Sakın ağlayıp,üzülme şimdilik biyere gitmiyorum. Ama senden yarın erzuruma gitmeni istiyorum." Demiştim.

Burcu bana hayır cevaplarını versede gitmesinde iknacı olacaktım. Ameliyatta gözlerim açıldı bi ara ve ben o sıra üç gün sonra öleceğimi duymuştum. Ve doktara kızıma bunu söylememeleri istedim. Bunu duyunca ilk önce teklif sandılar. Ama bir annenin bakış açısından baktıkları zaman, ne demek istediğimi anlayıp, kafa salladılar. Ve beni tekrar acıyı hissetmemem gerektiği için bayıltmışlardı, ama bilmiyolardı ki en büyük acının kalbimde olduğu burcuyu bırakıp nasıl gidebilirdim ki. Ama ölümlü dünya gidiyorum işte...

Burcu yarın gitmemek için ne kadar inatçı olsada,ona sözlerimle yollamayı başaracaktım.O annesinin sözünü dinlerdi.Burcu saatlerce "hayır" cevabını versede,sonunda bana "tamam annem"cevabını verdi.Burcu eve gider gitmez,ben mektup yazmaya başladım.

Burcu'dan...
Annemin beni köye gitmem için neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlamamıştım. Ama annemi dinlemek, onun sözünden çıkmamak babamdan bana kalan vasiyetti. Ama bu konuda nasıl dinleyebilirdim ki..

Annem rahatsızken nasıl dinleyebilirim. Ama dinlemek zorundaydım. Babamın bana vasiyetiydi bu. Annemi hastanede bırakıp, eve doğru hüzünlü adımlarla yaklaşırken, aklım annemdeydi, hep gözlerimden istemsizce akan yaşlar yüzümü ıslatmaya sebep oluyordu. Ben her ne kadar akmaması için çırpınsamda nafileydi. Eve son adımlarımı atmaya başlamıştım. Biraz yürüyüş yaptıkltan sonra kapımızın önüne gelmiştim. Anahtarı kilide sokup, çevirmiş ve içeri girmiştim. Alt kata uğramadan direk üste çıktım. Her zaman olduğu gibi babamın çiçeklerle kaplı çerçevesi gözüme çarpmıştı. Çerçeveyi elime alıp, babama bana böyle bi vasiyeti yüzünden kızıyordum.Yatağımın altından bavulumu çıkarıp, içine kıyafetlerimi koymaya başladım.
Sarı göbeği açık bluzum, kısa şortum, ve spor ayakkabılarım. Herşeyimi eksiksiz, tamamlamaya çalışırken, titreşime aldığım telefonumun titremesini gördüm. Telefonumun görüntüsünde gizli numara yazıyordu. Açtığımda birinin sesimi dinlediğini farkettim. Telefonu suratına kapatmıştım. Kendi kendime,

" Terbiyesiz şey, hem arıyor. Utanmadan cevap vermiyor. Bide işimden alıkoyuyor. "

Telefonumu sesliye aldıktan sonra, sinirle telefonumu yatağa attım. Ve işime devam ettim. Bavulumu tam takır hazırladıktan sonra, annemin odasına gidip, onunda bavulunu hazırlamıştım. Anneme eşyalarını koyduktan sonra bavulları alt kata indirip, kapının kenarına koymuştum. Elimi yüzümü yıkayıp, mutfağa gittim. Bi yandan annem için yemek yaparken, diğer yandan evin dağınık olan bölümlerini topluyordum. Yemeği yapmak canımı sıkıyordu çünkü annemin yanına çabucak gitmek istiyordum. Yemek yapmam uzun sürüyordu. Aradan tamı tamına yirmi dakika geçmişti. Ve sonunda evden çıkma vaktim gelmişti. Evime biran önce girmek isteyen ben, şimdi evden çıkmak için can atıyordum. Sonunda evden çıkmıştım. Yolda daha fazla oyalanmamak için taksiye binmiştim. Taksiciye hızlı olmasına söylerken, ölüme gider gibi hissettim. Bu kadar hız fazlaydı belkide bana. Ama taksici kendisinden emin gibi duruyordu. Bu yüzden hiç sıkıntı yapmadım. Hastanenin önüne vardığımızda parayı ödeyeyip, hızlı adımlarla merdivenleri çıktım. Asansörü beklemekle uğraşamayacağım için, merdivenleri çıkmakta kararlıydım. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarken, elimdeki bavullarla zorlanıyordum. Yarın tekrar eve gitmek istemediğim için bavulumuda yanıma almıştım. Ama hastaneye gidince büyük bir şokla karşılaşmıştım.
Annem odasında yoktu. Anlatamayacağım bütün hisleri yaşarken, bi yandanda çocuklar gibi ağlayarak, hemşire arıyordum. Ve bir hemşire bulmuştum. Hemşireye " bu odada kalan bir bayan vardı ama odasında yok nerede biliyormusunuz? " diyince,

" Elbette biliyorum. Bayanı 610 nolu odada diyince, hemen danışman bölümüne gittim. Ve danışmana,

" 610 nolu oda nerede "

" Düz ilerleyin, orada sağa dönün soldan üçüncü oda " der demez. Hemen koşar adımlarla ve ağlayarak danışmanın tarif ettiği odaya doğru ilerledim. Odaya girince annemi karşımda görünce kendimi tutamayıp, ağlayarak üstüne atladım. Bir çocuğun annesini arayışı gibi anne..anne.. diye bozuk plak gibi tekrarlıyordum. Sonra ağzımdan bi an " gitmek istemiyorum anne " dedim. Annem hadi ama kızım biz bunları konuştuk dedi. Gitmek için son saatlerimdi. Sabaha kadar annemin yanından ayrılmıcaktım. Annemin elini tutup uykuya dalmıştım.

Annesin'den...

Gece saat ikiyi kırk geçiyordu. Burcu uyurken kalkıp ona yazdığım mektubu bavulunun ön gözüne koymuştum. Hıçkırıklarım odayı dolduruyordu ama burcu'nun uyanmaması için herşeyi yapıyordum. Burcu'nun gitmemesini çok istiyordum.Ama perişan olmasını istemiyordum. Bu yüzden onu sabaha kadar izlicektim. Zaten ilk ve son izleyişimdi. Sadece bugün uykusuz kalırım. Sonradan uzun bir uykuya marus kalıcam. Ben sabah olmasını hiç istemezken zaman çabucak geçiyordu.

Kızımın gidişi, ne kadar gitmek istemesede gitmeye zorunlu olduğunu biliyordu. Hoşçakal güzel kızım..

Burcu'dan...

Hayır ya hayır sabah olmuş bile. annemi bırakmayı İS-TE-Mİ-YO-
RUM. Ama mecburum galiba annem hala uyuyordu. Hastane anneme iyi gelmiyordu çünkü. Ah annem ya ne diye gitmemi istiyordu ki gitsemde aklım hep annemde olacaktı zaten. Son saatlerim, dakikalarım, saniye ve saliseler.. Neyse anneme doymama imkan yok ama yinede doymam gerekliydi. Saat on iki de otogardan kalkacaktı otobüs, saat ise on'u otuz iki geçiyordu. Annemle vedalaşma vaktim gelmişti. Annemi öpüp, kokladıktan sonra arkamı dönmeden gidiyordum. Çünkü anneme bakarsam gidemezdim.
Ama dayanamadım ve baktım. Annem çoktan hüzünlenmiş ağlıyordu. Annem beni asla yollamazdı. Neden böyle yaptığını anlamadan gidiyordum. Sonunda ağlayarak hastaneden çıktım. Taksiye binip, otogara gidiyordum. İçimde hüzün, anne özlemi derken telefonum çalmıştı. Arayan yine gizli numaraydı. Sinirlenerek açtım telefonu, ve çıkışarak " kimsin lan cevap vereceksen ver! Yoksa arayıp rahatsız etme.! " dedim. Ve bir ses duyuldu. BELKİ BİRGÜN..

Belki birgün mü? buda neyin nesiydi? Ve telefonu kapattı. Buda şimdi kimdi beni böyle korkutmamı sağlıyacak olan, telefon şakası mıydı? Yoksa..
Neyse ney şuan ona ayıracak zamanım yoktu. Daha fazla uğraşmadan saate baktım. Saat 11.28 geçiyordu. Bi an geç kalcam sandım. Ne kadar mutlu olurdum yetişemesem. Ama otogara gelmiştim bile. Ve bekliyordum. Biraz oyalandıktan sonra yerime geçmek için otobüse geçmiştim. Bavulumu bırakıp, koltuğa oturdum. Son beş dakika kalmıştı. Aklım annemdeydi ama. Köye gitmem için bi sebebim bile yoktu artık, babannemle aram çok iyiydi. Fakat halam bana zehir ederdi orayı.

Ve tabiki bide mine vardı.Ondan ayrılmazdım bende halama kalsa zaten beni eve almazdı bile..

Belki Birgün...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin