Elinde ki son koliyide sert bir şekilde yere bıraktıktan sonra, arkadaşının yokluğundan faydalanarak ofladı. Bundan bir ay önce o da taşınmıştı ama kimse yardıma gitmemişti. Fakat dört yıllık arkadaşı onu yardım için çağırdığında 'hayır' diyememişti. Kolları yorgunluktan sızlarken alnından aşağıya doğru yol alan ter damlası onu olduğundan daha sinirli bir hale getiriyordu. Hırsla elini alnına götürdü ve bir çırpıda terleri söküp attı. Açlıktan guruldayan karnı onu utandırırken sinirle inledi ve sırtını duvara yaslayıp derin bir soluk aldı. Kafasını duvara yasladığında yorgunluk bir kere daha kendini belli etti ve göz kapaklarını kapatmaya zorladı. Lakin o kendiyle savaşıyor, buna izin vermiyordu.
"Yoruldun mu?" gelen sesle kafasını sola çevirdi ve kapının eşiğinde dikilen arkadaşını gördü. Kafasına geçirdiği bandana, altında ki şort ve üstünde ki koyu yeşil gömlekle hiçte yorulmuş gibi durmuyordu. Neden kendisi üzerinden bir tır geçmiş gibi hissediyordu peki?
"Eh, biraz," diye yanıtladı arkadaşını. Arkadaşı ona samimi bir gülüş yolladı ve yere bıraktığı koliyi tekrar kollarının arasına aldı.
"Mira şu son koli varya," diyerek kızın önünde ki küçük karton parçasını işaret etti. "Onun içindekileri son odada ki dolaba yerleştir. Bende o zamana kadar bize yiyecek bir şeyler ve soğuk bir içecek hazırlayayım." Mira'nın yüzü elinde olmadan mutlulukla aydınlanırken heyecanla kafasını salladı ve yerde ki koliyi hızla kaldırdı. Bu beline ağrı girmesine sebep olmuştu ama umursamadı. Açlığı her şeyi unutturacak cinstendi çünkü. Arkadaşının ardından odadan çıktı ve arkadaşı banyoya girerken o hiç durmadan en sondaki odaya ilerledi ve kapıyı açtı. İçeri bir adım attığı andan itibaren hissettiği yoğun baskı onu afallatsada elinde olmadan odada ki eski dolaba doğru ilerledi. Kutuyu yavaşça yere bırakırken tüm gün dayak yemiş gibi hissediyordu. Hayır, bu ev taşımanın getirdiği bir yorgunluk değildi. Bu, tamda o an odaya girdiğinde üzerinde hissettiği iğrenç baskıydı. Başına saplanan ani ağrıyla dudaklarını dişlerinin arasına çekti ve kanatana kadar ısırdı. Derin bir soluk alıp gözlerini dolabın üzerinde gezdirdi. Çok eski duruyordu. Ahşap, kahverengiydi ve yer yer boyası kalkmış durumdaydı. Elini dolabın kulpuna ilerletti ve onu tuttu. Tuttuğu anda elektrik çarpmış gibi hissetsede elinde olmadan dolabı açtı. Yüzüne vuran ağır küf kokusu suratının ekşimesine neden olurken içi hiç aydınlık olmayan dolaba biraz daha yaklaştı. Koku burun deliğini sızlatıyordu, içinde bir yerler kaçmasını emrederken vücudunun kontrolü yok olmuş gibiydi. Bu yanacağını bile bile ateşe yürümek gibiydi ama engel olamıyordu. Sol elini cebine attı ve telefonunu çıkararak hızla fenerini açtı. Işığı dolaba doğru yönelttiğinde nefesini tuttuğunun farkında değildi. Gözlerini kısarak dolaba baktığında hemen oracıkta parlayan cisimle kalbi tekledi. Anlam veremiyordu. Bu odaya girdiğinden beri vücudu öyle tepkiler veriyordu ki kafayı yediğini sanıyordu. Elinde olmadan kalbine aldığı yoğun acı nefesini kesip dursada elini ona göz kırpan cisme uzattı ve hızla çekti. Bordo renkli, eski olduğunu bir bakışta anlayacağınız bir defter. Defter dolaptan daha fazla kötü kokarken burnundan değil ağzından nefes almayı tercih etti. Defterin ilk sayfasını açtığında istemsizce gözüne dolan gözyaşları onu tedirgin ediyordu. Hissettiği acı o kadar fazlaydı ki beyninde binlerce sahipsiz çığlık yankılanıyor gibiydi. Her çığlıkta ruhundan bir parça koparıp uzaklara fırlatıyorlardı. Sararmış sayfa ve çirkin el yazısına iğrenerek baktı. Ama içinde patlayan merak onu okumaya zorluyordu. Elinde olmadan gözlerini yazıya çevirdi.12 Ağustos, 1988.
Ellerim titriyor. Nefes alamıyorum. Bu ev, bu oda beni öldürüyor. Ruhum her geçen gün çürüyor, bunu biliyorum. Ama durum öyle br hal aldı ki, bu evden kurtulmak istememe rağmen iyice bu eve, bu odaya çekiliyorum. Evime kimse gelemiyor. İğrenç bir koku yayıldığını söylüyorlar. Yıllardan beri insan gördüğümü hatırlamıyorum. Pencereye bile yaklaşamıyorum. Başka... Artık koku hissedemiyorum. Vücudumun bazı yerlerinde morluklar oluştu. Kimse yok, beni kurtaracak kimse yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Bölümlük Hikayeler
Ficțiune generală'Yazarlar Kulübü' adı altında ki ALTI kişilik WhatsApp gurubunda birbirlerinde kilometrelerce uzakta olan kızçelerin yazdığı denemeleri ve kısa hikayeleri bulundurur. *Beraber güldüğünü değilde, beraber ağladığını unutmuyor insan.*