"Derya,hadi çabuk ol. Yola hemen çıkalım ki trafiğe kalmayalım."
" Tamam.Geliyorum baba!"
Evden çıkıp kapıyı kilitledim.Anahtarı gizli bölgeye sakladıktan sonra bavulumu arabaya yerleştirip arka koltuğa geçtim.Babam da koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Büyük ve gösterişli villamızı arkamızda bırakıp yolculuğa başlamış olduk böylece. Melek annem olsa böyle gösterişli bir evde yaşamazdı. Çünkü gösterişi pek sevmezdi. Ama babamın yanında oturan bu kadın 'zorla anne diyordum' gösteriş meraklısıydı. Oysa ben eski,küçük evimizde daha mutluydum.
***
Yola çıkalı yaklaşık bir buçuk saat olmuştu. Gideceğimiz yer eskiden kalma fakat benim ilk defa gideceğim bir yazlıktı. Babamın söylediğine göre daha bir saat yolumuz kalmıştı.
" Deryacığım,babanla sana güzel bir haberimiz var tatlım"
Kulağımda kulaklık olmasına rağmen o cırtlak sesi bana ulaşmıştı.
"Efendim anne!" dedim en ruhsuz hâlimle.Bu kadın benden bu kelimeyi içten,samimi bir şekilde duyamayacak. Nedenini bilmiyorum ama bu kadında beni ondan nefret ettiren bir şeyler vardı. Ona bir türlü ısınamıyordum. Sebepsizce ondan nefret ediyordum. Bu iç güdüsel bir şey.
"Bir kardeşin olacak." Cici annemin neşeli çıkan sesine rağmen ben bir şey hissetmiyordum. Melek annemi kaybettiğimden beri ruhsuzdum.
Nermin cadısı ile babamın el ele olan ellerine baktım bir iki saniye. Zaten babam araba kullandığı için bir iki saniyeliğine elini direksiyondan çekip Cici annemin elini tutmuştu. Daha sonra zaten elini çekip tekrar yola konsantre oldu.
"Aaa,öylemi çok sevindim." dedim yapmacık bir gülümseme ve mutluluk vardı yüzümde. Bir şey hissetmiyordum. Yine de alışmıştım işte.
Alışkanlıklarım biraz garipti. Bir süre aynı şeyi tekrarlayınca vücudum bunu özümsüyordu. Buna alışkanlık mı deniyor? Gerçekten bir fikrim yok.
Tek bildiğim şey; hiçbir şey hissetmesem bile öyle hissediyor gibi görünmeye alışmış olmamdı. Vücudum -daha doğrusu yüz kaslarım- buna alışmışlardı artık. Yalandan olan bir gülümsemeyi gerçekçi gösterebilecek kadar alışmışlardı.
Saçma düşüncelerimi bir kenara bırakıp kulaklığımı tekrar taktım. Ve gözlerimi tekrar gökyüzüne çevirdim. Alışkanlıklar gibi gökyüzü de garipti. Gökyüzünde hiç bir bulut,yıldız,güneş olmasa da olurdu. Gökyüzünün sonsuzluğuna bakınca istem dışı gülümsüyordum. Kimseye güvenmediğim şu hayatta tek sırdaşım gökyüzü olmuştu.
Gözlerim gökyüzünün derinliklerine bakarken aklımdan şu düşünce geçiyordu.
"Herkesin sırtımdan bıçakladığı bu hayatta,tek dostumun yalancı bir sonsuzluk olması gerçekten garip.
***
Nihayet yazlığa geldik. Arabadan indiğimde hiç bir şey söylemeden bavulumu alıp yazlığın şirin kapısına doğru yöneldim. Zile usulca dokundum. Kapıyı bir hafta önceden yazlığa gelen hizmetçimiz Gülsu Sultan açmıştı. Bu kadını çok seviyorum ya.
"Nasılsın Gülsu Sultan." deyip yanaklarını sıkıverdim oracıkta. Gülsu Sultan da bir kahkaha patlattı ve içeri geçebilmem için kenara çekildi.
"İyiyim.Sen nasılsın güzel kızım." demeyi ihmal etmedi. Bana güzel kızım demesi çok hoşuma gidiyordu. Bu iki kelimeyi Melek annem öldükten sonra söylemeye başlamıştı. Annemi hatırlamama yardımcı oluyordu sağolsun. Kırk beş yaşındaydı Gülsu Sultan. On beş yıldır bizimle çalışıyordu. Yaşına göre oldukça dinçti. Melek annemi o da çok severdi.
Ona gülümseyip üst kattaki odama geçtim. Bavul biraz ağır olsa da sorun değildi. Odaya çıktıktan sonra bavulumu boşaltıp kendimi yatağa attım. Bir süre boş gözlerle tavanı izledikten sonra. Üzerimdekileri çıkartıp duşa girdim.
***
Duştan çıktıktan sonra bir tayt giyip üzerime salaş bir tişört geçirdim. Biraz dinlendikten sonra eşyalarımı yerleştirdim. Açık olan saçlarımı yukarıdan bir at kuyruğu yaparak topladım. Daha sonra aşağıya Gülsu Sultan'ın yanına indim. Mutfaktan enfes kokular geliyordu. Aşağıya iner inmez mutfağa koştum. Gülsu Sultan'ı yanağından öpüverdim.
"Sultan'ım babamlar nerede?"
"Annenle dışarı çıktılar. Geç geleceklermiş. Yemeği hazırlayayım sonra da film izleriz olur değil mi?"
"Olur tabi. Sen nasıl istersen. Ama yemekten önce biraz dışarı çıkabilir miyim?"
"Tabi kızım. Ama fazla uzaklaşma."
"Tamam çıktım ben o zaman."
Deyip yukarı çıkıp kulaklığımı ve telefonumu aldım. Sonra da evden çıktım. Evin yanındaki ormanlık alana yürüyüş yapmak için yöneldim. Biraz ilerlediğimde bir göl farkettim. Üzerimdeki kıyafetlere aldırmadan telefonumu ve kulaklığımı bir taşın üstüne bırakıp göle atlayıverdim. Bir saat falan suda vakit geçirdim. Daha sonra yorulduğum için gölden çıktım.
Eve gitmek için yürümeye başlamıştım ki ayağım taşa takıldı ve yere düştüm. İçimden " Ah şu sakarlığım." diye geçirdim. Zaten ıslaktım bir de çamura bulandım tam oldu! Söylene söylene yürüyerek eve vardım. Zile bastım. Gülsu Sultan kapıyı açınca yüzündeki gülümseme yerini şaşkınlık ve kızgınlığa bıraktı. Ben ise beni oklava mı terlikle mi dövecek diye hesaplıyordum. Üzerinde mutfak önlüğü var ama yanında ayakkabılık olduğuna göre kesin terlikle dövecek diye içimden geçirdim.
"Kız bu ne hâl?"
"Biraz düşmüş olabilirim sultanım." Yüzümde tatlı bir ifade oluşturdum. Kızmaması için.
"Bir yerinde bir şey varmı kuzum?" bunu söylerken yüzündeki kızgınlık yerini endişeye bırakmıştı.
"Yok Sultanım. İyiyim. Hâtta bak." Deyip dans etmeye başladım.
"Dur deli kız dur ortalığı kirletiyorsun. Anlaşıldı senin hiçbir şeyin yok." dedi ve bir kahkaha attı.
Ben ise yanağından öpüp odama çıkmak için merdivenlere yöneldim. Tam ikinci basamağa adımımı attım ki arkamdan bağırdı.
"Yemek yarım saate hazır olur kızım."
"Tamam Sultanım yarım saate inerim aşağıya." Deyip odama çıktım.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah'ın Siyah'a Aşkı
Teen FictionSonu belirsiz sıradan bir hayat öyküsü. @elifff12234 ile yazdığımız ortak kurgudur.