Bölüm 6

52 6 3
                                    

"Al bakalım şunları da" deyip tekli koltuğa oturdu. Sehpaya bıraktığı tepsiyi boş gözlerle inceledim. Peçeteler, iki kaşık ve iki adet Nutella. Gözlerimi tepsiden çekip boş duvara sabitledim. Hiçbir şey düşünmüyor, tepki vermiyordum.

Tekli koltuktaki şahıs, bana yönelttiği beklenti dolu bakışlarını kapalı televizyona dikti. Ben üzüldüğüm için o da üzülüyordu. Ama yapacağım bir şey yoktu.

Cansu, oturduğu koltuktan kalktı, televizyonunun yanında duran filmleri karıştırmaya başladı. En sonunda bir tanesine karar vermiş olacak ki zaferle gülümsedi. Filmi başlatmadan iki ince pike getirdi. Birini benim üzerime örttü.

Alnımı öptü canım arkadaşım.  İstemsiz bir damla göz yaşı döküldü gözümden. Cansu kulağıma "Geçecek" diye fısıldadı.

Filmi başlattıktan sonra benim gibi ikili koltuğa yattı. Üzerini örttü. Sonra kalktı. :). Ve bir Nutella ile kaşığı bana verdi. Diğerini de kendisi aldı. Sonra tekrar yattı.

Bizim evdeydik. Cansu burada kalacaktı. İzin işini kendisi halletmişti. Ablasını aramış ve bir şekilde onu ikna etmeyi başarmıştı. Aybike abla, abimle konuşmuştu. Abim de arkadaşında kalacaktı bu gece.

Film bitmişti. Çok acıklı ve güzel bir filmdi. Tam benim sevdiğim türden bir filmdi. Ancak bir türlü tam anlamıyla konsantre olamamıştım. Rüzgâr'ın dediklerini düşünüyordum. Doğru mu söylüyordu? Mecbur mu kalmıştı cidden? Kafamda soru işaretleri vardı ve kalbim acıyordu.

Cansu tam depresyonluk bir parça açınca dayanamadım daha fazla. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Cansu hemen yanıma gelip sımsıkı sarıldı.

"Bugün ağla, dök içini. Ama yarın kocaman gülümse. Seni üzenlerin inadına... Üzülmene dayanamıyorum."

Cansu'nun ağzından;

Derya kafeden çıkar çıkmaz ben de arkasından çıktım. Kardeşim dediğim insanı üzdüğü için Rüzgar'a kızamıyordum. Çünkü Rüzgar'ı ilk gördüğüm günden beri seviyordum. Hâlâ çok seviyorum. Bu yüzden en çok kendimden nefret ediyorum.

Rüzgâr'ın ortalarda gözükmediği 2 yıl boyunca bir iki defa Rüzgar bana ulaştı. Konuştuk. Çok kısa konuşmalardı bunlar. Bana, Derya'nın nasıl olduğunu felan soruyor, ona iyi bakmamı tembihliyordu. Ve konuşma bitti. Her seferinde böyle oluyordu.

Sonra Derya'nın yanına gidiyor, onu dinliyordum. Bana Rüzgar'ı, anılarını, ilk ve tek aşkını anlatıyordu. İçim yanıyordu be! Ama kimseye kızmıyordum. Katil bendim! Gözyaşlarımın katili...

Derya, benden çok daha hızlı koşuyordu. Yorulmuştum. Ama kardeşimi gözden kaybetmemek için koşmaya devam ediyordum. Yağmur yağıyordu. Derya'da benim gibi ıslanmıştır şimdi. Hasta olmaz inşallah. Çok çabuk hasta olabilen bir bünyesi var. Sonunda durdu. Yere oturdu ve ağlamaya devam etti. Hemen yanına gittim. Onu eve getirene dek insanlar bize baktı. Yaz yağmuru olduğu için yağmur kısa sürse de bir anda bastırdığı için hazırlıksız yakalanmış ve ıslanmıştık. Ve Derya yol boyu susmamış, sürekli ağlamıştı.

Eve geldiğimizde ikimizde sıçana benziyorduk! Derya'yı odasına çıkarıp odadaki banyoya doğru ittirdim.

"Hemen kısa bir duş al. Hadi çabuk! Berbat gözüküyorsun. Daha fazla göz zevkimi bozma benim." diyip güldüm. O da burukça gülümsedi.

Dolabından bir havlu ve kendim için kıyafet aldım. Kurulandıktan sonra üstümü değiştirdim. Lacivert bir eşofman altı ve beyaz üstünde çılgın hırsız karakteri olan bir tişört. Islanan kıyafetlerimi kirli sepetine attım. Yatağın üzerine koyduğum telefonumu da alıp aşofmanın cebine attım. Derya içinde kıyafet hazırladım. Siyah eşofman altı ve kırmızı düz bir tişört. Banyo kapısını iki kere tıklattım.

Siyah'ın Siyah'a AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin