Çıkışa kadar sabırla bekledim. Ama o kadar da kolay olmadı. Derslere odaklanmakta zorlandım. Resmen aklımın içine girmişti Arda ve kötü bir şekilde çıkmıyordu. Böyleydim ben işte, zayıf yön olarak adlandırılır mı bilemiyorum ama bir şeye veya birine sinir oldum mu çıkarmak zor oluyordu aklımdan.
"Ödevlerini yapmayan dersime gelmesin!" diye mızmızlanan matematik hocasına sanki beni görecekmiş gibi tamam anlamında kafamı sallayarak sınıftan eşyalarımı hızlıca toplayıp çıktım.
Malum yapmam gereken önemli bir iş vardı. Ödevden önemli!
Hayatıma bir anda girdiği için onu hiçbir şekilde tanımıyordum. O yüzden servisle mi gidiyor yoksa yürüyor bilmediğim için hızlıca koşarak sınıfına doğru yol aldım.
Ve ordaydı. Gene üstüne yürüdüğüm duvarın orada yaslanmıştı. Elinde telefonu vardı ve bir şeylere gülüyordu.
"Öhöm!" dedim sesimin gür çıktığını umarak.
"Oo, anlaşılan intikam alma işi hala bitmemiş farecik?" dedi ona özgü iğrenç gülüşünü takınarak.
"Evet canım bitmedi bir sorun mu var?" dediğim gibi üstüne doğru koşmaya başladım. Hiç kıpırmadı olduğu yerde bana gözlerini hala dikmeye devam etti. Ta ki yakınına gelene kadar.Olan o anda oldu. İki santim yana kaydı ve kafamı duvara tosladım!
Böyle olunca tabii yandaki Öküz Bey boş durur mu? Hayıır. Ölürcesine gülmeye başladı. Ona sinirle bakmaya başladım. Bunu kendime söylemekten nefret ediyorum ama gülmek ona yakışıyordu."Ne gülüyorsun aptal?!!" Elimi alnıma koyup ovdum. Çok acımıyordu ama eminim ki bir güzel morardı orası.
"Gülünmeyecek bir durum yok valla farecik. Neyse sen intikam alma işine geri dön seni tutmamayım daha fazla."
Yine o gülüş.
Tam harika bir laf söyleyecekken nöbetçi öğretmen "Siz ne arıyorsunuz burda hala neden gitmediniz?"
Ben ne diyeceğimi bilemezken Arda benim yerime konuştu."Özür dileriz hocam şimdi çıkıyorduk bizde zaten," dediği gibi kolumdan beni sıkıca tuttu ve onunla bir anda kendimi sınıfın kapısında buldum.
Baya sıkı tutuyordu sanki kaçmaya yelteneceğimi bilirmiş gibi.
Ama yapmadım. Bu sefer karşı çıkmadım. Sebeplerim ise şunlardı; Birincisi bana ne yapabilirdi ki en fazla? Daha dün sadece bana çarpmasıyla tanışmıştık. Ayrıca intikam almak isteyen bendim o değildi. Ben bıraksam benim gözüme bile bakmazdı. İkincisi artık sıkılmıştım. Hep bir ondan hıncımı çıkarmak istediğimde ya o ya da hocalar falan gelip her şeyi bozuyorlardı. Sanırım pes etmiştim. Üçüncüsü ise içimden bir ses Arda'yla iyi anlaşacağımı söylüyordu. Buna inanmak istemiyordum açıkcası ama bir yandan da zorunluydum. Hiç arkadaşım yoktu. Birine ihtiyacım vardı.
Böyle sürüklenmeye devam ederken bir anda durdu."Ne o farecik, yoksa pes mi ettin? Sustun da bir anlayamadım?"
Önce kısa bir of çektim ve konuşmaya başladım: "Öncelikle benim bir adım var tamam mı? İkincisi pes falan etmiyorum." Dudaklarımı büzdüm ve kollarımı birleştirip öyle dikilmeye başladım.
"Sanırım yalan söylemeye çalıştın ama beceremedin Yasemin," dedi o pis gülüşünü takınarak.
Bir dakika.
O isimimi nerden biliyordu?"Sen ismimi nerden biliyorsun bir saniye?" dedim anlamaz bakışlarla.
"İstiyorsan farecik demeye devam edebilirim. Bana göre hava hoş."
"Hayır tabiikide bana farecik demeyi kes," dedim kaşlarım çatık bir şekilde.
"Yürü o zaman hocalara bir daha yakalanmadan çıkalım şu okuldan," dedi ve hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerledi. Ben de ne yapacağımı bilmez bir şekilde arkasından çıktım. İsmimi nerden öğrendiğini sonra öğrenecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LONDRİST
AdventureBir şehir, iki ayrı dünya... Londrist'e hoşgeldiniz! Bilmiyordu kimse yaşadığı yer dışında başka bir yer. Bilmiyordu kimse aslında parçalara bölünmüştü şehir. Sade bir hayat sürerek yaşıyorlardı sadece. Ama ikisi... İşte ikisi çıkagelince ortada 's...