Bunları babama anlattığımda her şey bitecekti. Yaseminler kesinlike boylarından büyük işlere kalkışıyorlardı.
İyi ki takip etmişim onları diye düşündüm. Bir şey yapmalarına izin vermeden onları durdurabileceğim için mutluydum.
Benim babamı kimse bilmiyordu. Yani tüm şehir biliyordu tabii ki ama Mr. Brown'un benim babam olduğunu bizim okuldaki kimsecikler veya halk bilmiyordu.
Mr. Brown, elbetteki herkes tarafından bilinirdi çünkü o yüce şehrimizi yöneten saygıdeğer insandı. Ayrıca çok ama çok sevdiğim babamdı.
Bizim şehir yani Londrist öyle normal bir şehir değildi. Büyük sırlarla doluydu ama kimse bilmiyordu bunları, babamdan zor öğrenmiştim ben bile.
Beni şaşırtan konuysa Yasemin ve Arda'nın burda normal şeyler dönmediğini anlamalarıydı. O salaklar bunu nasıl fark etmişti?
Gerçekten bir fikrim yoktu ama tüm sırları çözmeden onları durdurmam gerektiğini biliyordum.
***
O gece babam neyseki eve erken geldi. Baya yorgun olduğunu gözlerinden anlayabiliyordum ve bakışlarından ama bu konuyu da açmam gerekiyordu yoksa biz biterdik."Baba seninle önemli bir konu konuşmam lazım," dedim ciddi bir ses tonu takınarak.
"Gene ne var? Yapmam gereken benimde önemli işlerim var oğlum. Yeni planlar, yeni kötülükler beni bekler! Hahahaha!"
Bu huyuna çok sinirleniyordum çünkü işinden dolayı artık son zamanlarda beni umursamaz olmuştu.
"Baba önemli diyorum. Eğer şimdi öğrenmezsen battığın gün yakındır demektir."
Benim böyle demem dikkatini çekmişti ki bir anda bana 'Ne demeye çalışıyorsun?' dercesine baktı.
"Bakma bana öyle otur da anlatayım."
Bunun üstüne oturdu ve dinlemeye başladı.
"Bak biliyorsun bizim okulda olan Arda diye bir çocuk vardı."
"Evet? He bir dakika şu sana bulaşan değil mi?" Aslında gerçek hikaye de ben Arda'ya bulaşıyordum ama babam ne olursa olsun beni haklı görürdü. Konu ne olursa olsun.
"Aynen ve bir kız vardı eski sevgilim, adı Yasemin olan," dedim. Adını ağzıma almak bile kalbimi acıtıyordu.
"Vay o kız demek ne oldu ona?" dedi sırıtarak.
"İşte onlar, bu şehirde bir şeylerin normal ilerlemediğini farkına varmışlar baba. Bu sabah onları kütüphanede gördüm. Sonra 'Gözüm üzerinizde,' dedim ve akşam onları takip ettim. Arda'nın evine gidiyorlardı. Ve orda bazı planlar yaptıklarını öğrendim. Burda ters giden şeylerin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar baba."Babam bir an şok yaşadı. Ama hemen konuşmaya başladı. Daha doğrusu önce gülmeye..
"Hahaha! O çocukların gerçekten bana bulaşabileceğini mi sanıyorsun aptal kafa? Neyse neymiş planları küçük yılanların?"
"Onların adından basit bir çizgi olan sınır çizgisine gidip toplayabildikleri kadar bilgi toplayacaklarmış. Sonrasında bu böyle bir araştırma olarak gidecekmiş."
"Hahaa! Bu yılanlar asla bir şey yapamazlar oğlum. Gene de söylediğin için sağol." Sonra tam kalkmaya yelteniyordu ki; "Baba onları boşlayamazsın, hiç mi önlem almayacaksın?" diye sordum.
"Tabiiki alacağım oğlum. En büyük yardımcım da sen olacaksın."
"Nasıl yani?" dedim anlamaz bir şekilde.
"Bundan sonra kendi ekibinle beraber onları takibe alacaksınız ve her gün bana rapor vereceksin; ne yaptılar, nereye gittiler, ne konuştular..."
Kendi ekibim mi? Ne diyordu bu adam?
Bir şey soramadım çünkü bana bir bakış attı ve çıktı oturma odasından. Zaten ona karşı gelmemeyi geçen sene öğrenmiştim.
Eskiden babam bu kadar ince işlerle uğraşmazdı. Annem öldükten sonra kendini başkanlık seçimlerine adamış ve şehri yöneten başkan olmuştu. Ve bu işi iki yıldır yapıyordu. Tabii koca bir ekibi vardı arkasında.
Ayrıca şartları vardı eğer başkan olacaksa.
Bu şehirde çok uzun zamandır yapılan bir programı sürdürmesi gerekiyordu başkanın. Aslında bir yarıştan farkı yoktu. Daha kazanan olmamıştı. Kazananlar başkanlardan biri olacaktı tabiiki. Yapması gereken yaşamının sonuna kadar başkan olarak yaşamayı sürdürmeli ve programı sonlandırmalıydı. İşte babam da bunu başarmaya çalışıyordu. Eğer yapabilirse çok büyük bir para kazanacaktı ve istediği gibi şehri kullanabilecekti. Fakat tek bilmediğim şey bu programın sonunun nasıl olduğuydu. Ben de bunu uzun zamandır bulmaya çalışıyordum.
Yaseminler bunu bilmiyordu ama öğrenmemeleri için bir sebep yoktu. Bunu becerebilirlerse o zaman tüm program ve babamın planları suya düşerdi.
Herkes ilk başta babamın soyadının neden 'Brown' olduğunu da merak etmişti. Sebebi ise babamın Londrist şehrinin Londra olan kısmında doğmuş ve orda büyümüş olmasıydı. Şimdi ise şehrin İstanbul kısmında oturuyorduk. Kimse tabii şehrin ikiye ayrıldığını bilmiyordu. Özel kişiler dışında elbet. Babam yalan olarak her zaman İngilizce bir soyadı olmasını istediğini söylerdi.
Böylece düşünmeyi ve eski şeyleri düşünmeyi bırakıp ekibimi ve bundan sonra olacakları düşünmeye başladım. Uzun ve zor bir yolculuğun beni ve küçük yılanları beklediğini anlamıştım çoktan. Yarın yapmam gerekense bizim tayfayı bu işe bulaştırmam gerektiğiydi. İşimize de çabucak başlamalıydık.
Bir anda yüzüme bir sırıtış yerleştiğini hissettim. Bu mutluluğun ve geçmiş olayların intikamını alacağımı bildiğimden olmuştu.
İkisinin de sonunu ben getirecektim.
Herkese merhaba! Umarım beğenirsiniz. Biraz benim için yazması zor bir bölüm oldu. O yüzden gecikti çokta uzun olamadığı için üzgünüm.
Ayrıca birkaç gün girememiştim girdiğimde oylarınızı, yorumlarınızı ve hikayemi okuma listelerinize aldığınızı görünce o kadar mutlu oldum ki! Hemen yazmaya başladım. Gerçekten çok teşekkür ederim. Böyle devam ederse gerçekten beni çok mutlu yaparsınız!
Seviliyorsunuz. Bir sonraki bölümde görüşürüz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LONDRİST
AdventureBir şehir, iki ayrı dünya... Londrist'e hoşgeldiniz! Bilmiyordu kimse yaşadığı yer dışında başka bir yer. Bilmiyordu kimse aslında parçalara bölünmüştü şehir. Sade bir hayat sürerek yaşıyorlardı sadece. Ama ikisi... İşte ikisi çıkagelince ortada 's...