Harold'un her metrekaresi bana ait olan ofisten çıkalı yaklaşık üç saat olmuştu ve bu süre içerisinde Leilah ve kattan iki kişi ile tanışmıştım. Leilah kırklı yaşlarda afro tarzı saçlara sahip son derece sıcakkanlı ve dobra, bunu ayakkabımı kıyafetime yakıştıramadığını söylemesinden anlamıştım, bir Amerikalıydı. Bana işleyiş ile ilgili birkaç bilgi verdikten sonra şirketin onaylı bir çalışmasını beraber inceledik ve bana birkaç örnek tasarım daha verip kendim incelememi istedi. Öğrendiğim bilgilere göre eğer yaptığın çalışmalar takdir görürse 6.kattaki ofislerden birine yükseliyor, orada yaptığın işlerden biri onay alırsa 8.kata taşınıyordun ve kendine bir ekip kurup aldığın işlerin hem tasarımcısı hem de patronu olabiliyordun. Stajyerlere eğitim odaklı işler veriliyordu ama bunun kendimizi göstermemize engel olmadığını söylemişti. Bu bilgileri alırken Harry'nin hangi katta olduğunu ya da pozisyonunun ne olduğunu düşünmeden edemedim. Neredeyse boş sayılacak odamda eski çalışmalara odaklanırken aklım birçok kez onunla ilgili şeylere kaymıştı; parlak yeşil gözlerine, iç ısıtan gülümsemesine, ses tonuna... Bana kısa süre içinde çok çeşitli duygular yaşatmıştı. Onu gördüğüm ilk gün beni hem kendine hayran bırakmıştı, hem şaşırtmış hem de tedirgin etmişti. Bugün ise mutlu etmiş, saygıyla odamı döşeme hayalimi dinlemiş, çömezliğimle baş etmemde yardım etmişti. Samimi duruyordu ama insanlar hakkında yanılmaya çok müsait bir yapım vardı. Türkiye'de olan en yakın arkadaşım beni bu konuda çok uyarırdı. Kendim yalan söylemez; kimseyi de yalan söylemez sanırdım.
Paydos saatine bir saat kaldığını görünce onu düşünmenin sırası olmadığını kendime söyleyerek ilk görevime konsantre oldum. Şu an burada olmak zorunda olmasam da...
Çizimlerden kaptığım birkaç püf noktayı A4 kağıdına not alırken duyduğum tok bir öksürük sesi ile kalemi masaya düşürdüm. Kendimi çizimlere Harold'ın ofisime girişini fark edemeyecek kadar çok kaptırmış olmalıydım. Onu görmek gülümsemek istememe sebep olmasına rağmen çok kısa bir süre içinde bu isteğim uçup gitmişti. Yüzündeki paniği gördüğümde sormadan edemedim "Harold, sen iyi misin?"
Alnında ter boncukları varken ona yaklaşmak için ayağa kalktım ve birkaç adım ötesinde durdum.
Parmakları alnını sıvazlıyordu. Bir şey söyleyeceğini zannetmiştim fakat tek yaptığı ağzını açıp geri kapatmak oldu sonrasında ise sıkıntılı bir nefes verdi. Bu hali beni daha çok endişelendirmişti. İnşallah kötü bir şey olmamıştır, diye geçirdim içimden.
Ona tekrar iyi olup olmadığını sorarak onu boğmaktan ve bana patlayabileceğinden korkup elimle az önce üzerinde oturduğum ahşabı işaret ettim "Harold sandalyeye oturmak ister misin?"
Harry başını iki yana sallayıp konuştu "Benim için bir şey yapar mısın?"
Onu böyle çaresiz görmek içimden bir şeyler koparıyor gibiydi. Ne olduğunu deli gibi merak ediyor bir yandan da onu böyle yapan şeyi öğrenmekten kaçmak istiyor, korkuyordum.
"Ne yapmamı istiyorsun?"
"Dedemi ziyaret etmeni istiyorum." Aceleyle açıklamaya girişti "Yani aslında evde olacaktı ama hemen karşı binadaki restorandan da rezervasyon alabilirim."
Aklımdan geçen, ne, sorusunu duymuş gibi konuşmaya devam etti "Onu bugün kız arkadaşımla tanıştıracaktım ama bunu öğrenince kavga çıkardı." gözlerini yan duvara dikip sanki kalbine bıçak saplanmış gibi bir sesle ekledi "Ayrıldık. Dedem için doktorların, birkaç ay yaşayabilir, dediklerini bilmesine rağmen ayrıldı benden."
Üzüntüsü onun her cümlesinde beni de etkiliyordu. Bir kız arkadaşı olduğunu öğrenmek beni yaralasa da onunla ayrılmasına da sevinemiyordum. Ayrıca bir yandan dedesi için az bir ömrü kaldığı düşünülüyordu. Neredeyse ağlayacak gibi gözüküyordu. O kendinden emin duran, güler yüzlü adamın üzerine hüzün bulutları çökmüştü sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8.1117 KM
RomanceHarold Blackwood 25 yaşında sevgilisi tarafından terk edildikten hemen sonra bir Türk olan Masal Maran ile karşılaşmıştır. Ama Masal gibi o da çok net hatırlar ki bu ne ilk karşılaşmaları ne de ilk konuşmalarıdır. Sevgilisi olduğu için düşünmemeye ç...