II.

186 43 26
                                    

  Asansör her ne kadar büyük olursa olsun onun parmağının 3.katın düğmesine dokunmasının ardından dijital kutudaki sayıların 12'den düştüğünü izlemek bana alanı oldukça dar hissettiriyordu. Origamik kuş dövmesini bir kere daha görmek tanıdık birinin verdiği samimiyet hissini andırmıştı. Sanırım gerçekten bu küçük kuşa hayran olmuştum.

Yanımdaki varlığının nefesimi zor almama sebep olmasına izin vermeyerek tek odağımı akciğerlerime çekmeye çalışıyordum. Sessizce nefes al ver, az kaldı, al ver, sadece 4 kat kaldı, 2... ve otomatik kapı iki yana kayarak açıldı. Harry yine geçme sırasını bana verince ilerledim. Mimari olarak 12. katla aynı olmasına rağmen bu kat daha kalabalık, canlı ve renkliydi.

Harry'nin eli işaretiyle sol tarafa yönlendirirken konuştu "Tasarımcıların ofislerinin olduğu 3 kat var. Birincisi burası; genelde yeni başlayanlar bu kattan başlar. Stajyerler de dahil. Onlarla Leilah ilgilenir ve daha iyi olmaları için direktifler verir."

Birkaç cam duvarlı odanın yanından geçerken benim yaşlarımdaki insanların içerde ne kadar uğraş verdiğini görebiliyordum. Masasına eğilerek bir şeyler çizen, kağıdı sürekli döndürerek bir şey görmeye çalışan, kulağının arkasında kalemiyle minik model hazırlayan ve daha birçok farklı şey yapan insan vardı.

Harry'nin telefonundan bir ses gelince kafamı içgüdüsel olarak ona çevirdim.

"Josh odanın numarasını mesaj attı." diyerek açıkladı. Ona bunu sormak için yazdığını bile fark etmemiştim.

"Hadi gel, seni oraya götüreyim."

Odan, mı demişti o? Büyük ihtimalle stajyerlerin ortak odasıydı, neden bir üniversite öğrencisine bireysel kullanıma açık oda verilsinki? Başımı aşağı-yukarı sallayıp heyecanla onu takip ettim. Daha küçük yaşta arkadaşlarım astronot ya da doktor olmak isterken benim tek isteğim çizimlerim ve cümlelerimle uğraşmaktı. Cümlelerim kendini bir şekilde göstermeyi başarmıştı, şimdi ise sıra parmaklarım ve kalemimi başka bir hayalimi gerçekleştirmek için kullanmaktaydı.

Harry'nin önünde durduğu kapı ve yanındaki duvarda asılı duran kartvizitin boş oluşu buranın bana ait olduğunu düşündürtüyordu. Kapıyı benim açmam için beklediğini fark edince dışardan içerisi gözükse bile hiçbir fikrim yokmuşçasına merakla açtım.

Kapının tam karşısındaki küçük duvar boydan boya pencere ile kaplıydı, kalan 3 duvar ise çok açık gri rengine boyanmıştı. Duvarlarda ve yerdeki beyaz mermerde enterasan bir şekilde hiçbir leke bile yoktu. Beyaz ağırlıklı dekorların soğuk bir havaya sahip olduğu düşüncesindeyken yarım saat içinde bu düşüncem kendini çürütmüştü ve dekor bana oldukça yuva gibi hissettiriyordu. Odanın içinde birkaç parmağım duvara sürtünerek ilerlerken Harry olduğu yerde sessizce duruyordu.

Ofisimde hali hazırda var olan beyaz bir masa ve ahşap, delikli, döner bir sandalye vardı. Sandalyeme oturup dirseğimi masaya, çenemi avcuma bastırırken kafamda bir çok şeyin yerini ayarlamıştım. Sırtım pencereye dönükken, sağ tarafıma bir kitaplık yerleştirecektim. Onun yanına beyaz bir ikili koltuk ama üzeri renkli yastıklarla dolu olacaktı hatta üzerine her hafta başka renk şal bile serebilirdim! Sol duvara enerjiyi daha da yükselticek olan neon tablolar ve tam masamın önünde harika bir zıtlık ve bir o kadar da uyumla siyah, iki küçük deri koltuk gelecekti. E tabi arasına sehpa, bulduğum boş birkaç yere, mesela solumda kalan duvar ile pencerenin birleşim yerine bir saksı gelecekti. Zihnimde şey süper gözüküyordu.

Sevinç içinde konuştum "Burası çok güzel!"

Harold bu neşeli halime gülerek kafasını salladı "Öyle."

"Peki burası sadece bana  mı ait?"

"Elbette. Bir sorun mu var?"

"Sadece... Ne bileyim bir stajyere oda verilmesini beklemiyordum." Ama buna çokça mutlu olmuştum.

"Şirketin gözünde stajyer de olsa profesör de olsa buradaki herkes değer görmeyi hak eden bir tasarımcıdır. Bu arada, karşıdaki büyük odada da çalışmak serbest, yalnız başına ofisinde sabahlamak istemezsen ya da sosyal bir ortamda çalışmak istersen haberin olsun." Gülümseyip tekrar konuşmaya başladı "Ee, odan hakkında planın ne?"

Ayağa kalkıp bir elim belimde diğer elimle sağı solu işaret etmeye başladım "Buraya koltuk istiyorum üstünde rengarenk yastıklar. Şuraya bir kitaplık. Şurada tablolar. Köşeye çiçek..." Bir ah çektim "Her şey çok güzel olabilir."

Bu fikirleri onunla paylaşmamla gerçekten ilgileniyor muydu bilmiyorum ama beni dinlemekten başka bir şey yapmıyordu. Sözlerim bittiğinde gözlerimi pencerinin dışındaki manzaraya diktim. 

"Masal'ın anlamı ne?"

Hoş ses tonunu duyunca tekrar ona bakıp anlamını söyledim.

"Hayatımda ilk defa Masal diye bir isim duyuyorum. Bu arada odanı dekore etmen için şirket bir miktar para verecek. Hemen bugün muhasebeden alabilirsin, 4. katta. Eğer iyi işler çıkarırsan..."

Araya girdim "Şirinleri mi görürüm?"

Güldü "Onları göremeyebilirsin ama şirkette yükselme planımız stajyerler için de geçerli, eğer başarılı olursan daha büyük işlerde yer alabilirsin. Bir de Scott eğer gitmen gereken bir yer yoksa sana Leilah ile tanışıp, şirketin konseptini anlaman için daha önce onay görmüş bazı çalışmaları incelemeni öneriyor."

Kalıp kalmayacağımı sorar gibi bir mimikle bana baktığında konuştum "Kalabilirim." Tatlı bir hareketle omuzlarımı yukarı çektim ve ellerimi açtım.

Gülerek ofisimden çıkarken söyledikleri bana hırs getirmişti "Üst katların manzarası daha çok hoşuna gidecek diye düşünüyorum Masal Maran."


----- 

Yorumlarınızı ekleyebilirsiniz. :)

8.1117 KMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin