Sonraki günlerde Ateş'le arkadaş gibi olmuştuk. İş yaparken sık sık yanıma geliyordu ve konuşuyorduk. Toprak'ın ne kadar huysuz olduğunu, lise yıllarımızı, el becerilerimizi kısaca birçok konuyu konuşuyorduk. Arada bir şarkı açıp zevkimize uyup uymadığını test ediyorduk. Testi geçen şarkıları ise birden fazla kez dinleyip saçma salak danslar ediyorduk. Dürüst olmak gerekirse, yaptığımız şeylerden favorim olandı bu. Ateş de bunu bildiğinden, sürekli bunu yapardık.
Toprak ise bu arkadaşlığımızdan haberdar olsa da, ne bir şey diyordu ne de bize katılıyordu. Ve ben, hala ona 'efendim' demeye devam ediyordum. Aramızda hala patron-çalışan ilişkisi vardı. Sürekli sinirimi bozmasına rağmen sabrediyordum. "Burada toz var, silmedin mi?" "Şarkı dinleyeceğine biraz çalışsana!" "Aldığın paranın hakkını ver." Bunlar sık sık söylediği şeylerden sadece birkaçıydı.
"Hah, yine geliyor seninki."
Ateş'in sesiyle kendime geldim. Önce Ateş'e, sonra da baktığı yere baktım. Toprak, merdivenlerden iniyordu ve muhtemelen yine beni azarlamak için geliyordu.
"Lak lak edeceğine çalış biraz!" Yanılmamışım.
Cevap vermeden yerleri silmeye devam ettim. Bugün burada çalışmaya başlayalı iki hafta oluyordu. Her temizliğe geldiğimde 2.000₺ alıyordum. Evi temizlemek 5 günümü alıyordu. Koskoca ev sonuçta, 5 gün gayet normal olmalıydı. 2 günde evin sahiplerini rahat bırakıyor, haftaiçi tekrardan geliyordum. Bu 2 haftada 10 gün çalışmıştım. Her gün 2.000₺ almıştım ve 20.000₺ vardı şuan. Yani artık annemi özel hastaneye yatırıp tedavi ettirebilirdim.
Bunu düşünerek günümü tamamlamıştım. Şimdi eve gidip hemen anneme haber vermeli ve daha sonra Özel Çağlar Hastanesi'ne götürmeliydim. Eminim çok mutlu olacaktı.
Ateş bana ücretimi verdikten sonra evden çıktım. Hızlı adımlarla apartman girişine vardım. Apartman kapısını, çantamdan çıkardığım anahtarla açtıktan sonra içeri girdim. Kapının önüne geldiğimde içimde küçük bir heyecan vardı. Sonunda annemi hastaneye yatırabilecek kadar paramız vardı. Nasıl heyecanlı olmayım ki?
Zile bastıktan birkaç dakika sonra kapıyı Nilay Teyze, yaşlı gözleriyle açtı.
"N'oldu Nilay Teyze? Niye ağlıyorsun? Yoksa annem yine seni odadan mı kovdu? Dur sen, ben kızarım ona," derken aynı zamanda gülerek içeri girmiştim ki gördüğüm manzarayla yüzüme yerleştirdiğim gülümsemem daha da genişledi. Annem koltukta uyuyordu. Melek yüzlüm.
"Meleğimm, bak ben geldim," diyerek yanına oturdum. Normalde annem kapı sesine uyanırdı ama sanırım bu sefer fazla uykusu vardı.
Annemi gıdıklamaya başladığımda hâlâ tepki vermemişti. Nilay Teyze'm gelip omzumu sıvazladığında bir şey anlamamıştım.
"Nilay Teyze, n'oluyor? Neden ağlıyorsun? Annem neden uyanmıyor?"
Nilay Teyze "Kızım..." dediğinde aklıma gelen şeyi uzaklaştırmaya çalışsam da başka seçenek yok gibi görünüyordu. Nabzına baktığımda aklıma gelen seçeneğin doğruluğuyla dünyam başıma yıkıldı. Tutunacak dalım kalmamıştı artık. Ağzımdan kaçan hıçkırıklara engel olamıyordum.
"Anne..."
•••
Annemin vefatının üstünden 3 gün geçmişti. Hâlâ inanamıyordum. Annem nasıl terkedebilirdi beni? Biricik kızıydım ben onun. Bir tanecik çikolatalı kurabiyesi... Annem çok severdi çikolatalı kurabiyeleri. Bu yüzden de bana genelde çikolatalı kurabiyem derdi. Yokluğuna alışmak zor olacaktı. Hem de çok zor. Fakat alışacaktım, tıpkı babamın yokluğuna alışabildiğim gibi. Annemin yeri çok çok ayrı olsa da alışacaktım. Çünkü zaman, insanın acılara ve kayıplara alışmasını sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başbelalarım
ChickLitAşk nedir? Üç harften oluşan bir kelime. Ama dikkat etmek lazım. Peki ya dostluk? Çocukluk arkadaşım Eylül'den başka olmamıştı dost diyebileceğim biri. Ona da dost denirse... Kötü günlerimde yanımda olmayan ve bana ihanet eden birine nasıl dost diye...