~4~

66 13 1
                                    

Sabah uyandığımda bir süre nerede olduğumu kavrayamazken aynı zamanda da telefonumu arıyordum. Dün geceyi hatırlamamla yaptığım şeyleri tekrardan gözden geçirmeye başladım. Belki bu sayede telefonumu bulabilirdim.

Dün yaptıklarım teker teker gözlerimin önüne gelirken, telefonumu sadece geneleve giderken kendime bakmak için çıkardığımı ve sonra tekrar cebime koyduğumu farkettim. Eteğimin cebinde olmalıydı. Olması lazımdı. Eğer orada bulamazsam muhtemelen düşürmüş olacaktım ve nerede düşürdüğümü de bilmiyordum. Ne harika ama!

Merdivenlerden takır tukur seslerin çıkmasına sebep olan terlikleriyle sinirimi bozan kişiye baktığımda bay sinir bozucuyu gördüm. Eh, boşuna bay sinir bozucu demiyorum, değil mi? Bu sesle evdeki herkesi uyandırırdı. Allah'tan o gelmeden önce uyanmıştım da sinirlerimin bozulmasıyla ona çatmamıştım. Çatsam kim bilir ne olurdu?

"Günaydın," dedi mutfağa giderken soğuk bir tavırla. Cevap verme gereği duymadım.

"Toprak!" Sinirle merdivenlerden inen ifadesiz bakışlı çocuğa baktım. Kesinlikle komik görünüyordu. Üzerindekileri 10 yaşında bir çocukta görsem normal karşılardım ama 18-19 yaşındaki bir çocuğun üzerinde görmek, hele de çok soğuk olmasa da soğuk olan bir çocuğun üzerinde görmek, gülmemi zar zor tutmama neden oluyordu. Birazdan kahkalarımı tutamayabilirdim.

İfadesiz bakışlı çocuk, üzerindeki Batman'li pijama takımıyla ve Spiderman'li terlikleriyle kesinlikle komik görünüyordu.

"Lan nerede benim siyah gömleğim? Yine aldın değil mi?"

İfadesiz bakışlı çocuk, sinirle gürlerken, adının Toprak olduğunu öğrendiğim bay sinir bozucu, gayet rahat bir şekilde mutfaktan çıktı.

"Ne var?" dedi umursamazca. Ben yanlarında olmasam daha samimi bir cevap vereceğinden emindim.

"Lan versene siyah gömleğimi!"

"Dolabında onlarca siyah gömlek var, farkındasın değil mi?"

"Evet, farkındayım. Aynı siyah gömleklerden sende de var. Sen de bunun farkındasın değil mi?"

Bu saçma tartışmaya daha fazla katlanmak ve daha fazla oyalanmak istemediğim için, Toprak tam cevap verecekken araya girdim.

"Kıyafetlerim nerede acaba?" İkisi de sözlerimle bana döndüğünde, sözü ifadesiz bakışlı çocuk aldı.

"Gidecek misin?"

Yoo, hayır. Önünüzde açık seçik oturmayı düşünüyorum da.

"Evet."

"Kahvaltı etseydin bari?" Ebenin.. Tövbe ya. Ederim etmem sana ne ki yani?  Ne bu düşünceli havalar?  Gören de sanır ki 40 yıllık kankayız. Tabii bunları ona söylemedim.

"Hayır, teşekkür ederim. Her şey için."

Dediğimi duymazdan gelmeyi tercih ederek kıyafetlerimi getireceğini söyleyerek yukarı çıktı.

Toprak da, ifadesiz bakışlı çocuk -evet hala ismini bilmiyorum- da ilgimi çekecek tipler olmadığından ikisini de inceleme gereği duymamıştım. Ne de olsa bir daha karşılaşmayacaktım. Karşılaşsak da onlardan birine aşık olacak kadar aptal değildim. Aslında bütün kızların hayallerini süsleyen erkeklerdi ikiside. Zengin, soğuk, karizmatik, yakışıklı vs vs. Ama ben onlardan değildim. Bana göre önemli olan bunlar değildi. Sadakat önemliydi mesela ya da karakter veya ahlak ve tabii saygı da. İlgili de olmalıydı aynı zamanda. Sanırım çok şey istiyordum. Böyle bir erkeğin dünya üzerindeki varlığına inanmıyordum açıkçası. Sadece hayaldi zaten.

Beni düşüncelerimden kurtaran ifadesiz bakışlı çocuğun sesiydi.

"Al bakalım, kıyafetlerin." Gülümseyerek teşekkürümü belirttikten sonra ifadesiz bakışlı çocuk, Toprak'ı da alıp salondan çıktı.

Kıyafetlerimi giyindikten sonra mutfağa gitsem mi, gitmesem mi diye düşündüm. Gitsem ayıp olur muydu ki? Gitmezsem de onlar gelene kadar bekleyeceğim. En iyisi gitmek diye düşünüp mutfağa yöneldim. İfadesiz bakışlı çocuğu mutfakta bulmayı bekliyordum. Yoksa tabii ki acıktığımdan değil, saçmalamayın!

Mutfakta olmadıklarını görünce sıkıntıyla iç çektim. Başka yerde olsalar bile ben gitmezdim. Daha doğrusu gidemezdim. Mâlum, yabancı bir evde rahat hareket edemiyordum. Kanepeye oturup beklemeye karar verdim.

Beklediğimden kısa bir süre sonra salon kapısı açıldı ve ifadesiz bakışlı çocuk içeri girdi. Ama bu sefer yanında Toprak yoktu. Açıkçası sevindim. Çünkü Toprak, ifadesiz bakışlı çocuğa göre daha soğuktu.

Elindeki telefonu bana uzatırken duyduğum havlama sesiyle irkildim. Köpeklerden korkmazdım ama beklemediğim anda havlayınca bir zahmet korkayım yani.

"Çıkardı yine Lady'i," diye mırıldandı önce, sonra da bana bakıp gülümsedi. "Korkmana gerek yok. Lady, bizim köpeğimiz. Isırmaz, merak etme."

"Korkmuyorum," diyerek korkmadığımı belirttim. Kapıya yaklaştıktan sonra ifadesiz bakışlı çocuğa döndüm. "Ben artık gideyim. Tekrardan teşekkürler her şey için." Sadece omuz silkti teşekkürüme karşılık.

Kapıyı açmamla köpekleriyle karşılaşmayı beklemediğimden kısa bir çığlık kaçtı dudaklarımdan.

"Korkmuyormuşsun gerçekten," dedi ifadesiz bakışlı çocuk alaycı bir tavırla. Arkamda olmasına rağmen güldüğünü tahmin etmek zor değildi. Cevap vermeden dışarı çıktım. Bahçe kapısını da açtıktan sonra aklıma telefonum geldi. Kim bilir annem kaç defa aramıştı. Haber vermeyi unutmuştum dün gece, kesin çok merak etmiştir.

Telefonum tahmin ettiğim gibi -olmasını beklediğim gibi- eteğimin cebindeydi. Telefonu cebimden çıkarıp baktığımda 15 cevapsız arama ve 3 mesajla karşılaştım. Asıl şaşırtıcı olansa, aramalardan sadece birkaçı annemdendi. Geri kalanları yan komşumuzdandı. Hemen mesajlara girdim. Kötü bir şey olmasa Nilay Teyze beni hayatta aramazdı.

Gönderen: Nilay T.

Renk, kızım neredesin?
03.02

Annen fenalaştı, çabuk gel. Nurhane Hastanesi'ndeyiz.
03.04

Annen ameliyata alındı.
04.32

Annem, ameliyata mı alınmıştı? Fenalaşmış mıydı? Ben yokken fenalaşmıştı. Yanında ben yoktum. Kahretsin! Kahretsin! Kahretsin!

Hemen bir dolmuşa binip soluğu Nurhane Hastanesi'nde aldım. Danışmaya ilerleyip annemi sordum.

"Saliha... Saliha Sevmez. Kaç numaralı odada ya da ameliyathanede mi?"

"Hemen bakıyorum... 231 numaralı odaya yeni alınmış hanımefendi. 7. kat."

Teşekkür bile etmeden asansörü çağırdım. Sonunda geldiğinde hemen binip 7'ye bastım.

Asansörün kapısı açıldığında hem hızlı adımlar atarak hem de kapı numaralarına bakarak ilerliyordum. Sonunda bulduğumda odaya direk daldım. Annem uyanmamıştı daha. Başında Nilay Teyze vardı ve Kur'an okuyordu. Kapının sesiyle birlikte bana dönmüştü.

"Annem iyi mi? İyi de n'olur. Onsuz yapamam, bak yalvarırım iyi de," derken gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile.

Nilay Teyze ayağa kalktıktan sonra yanıma gelip sarıldı bana. Onun sarılışıyla hıçkırıklarım daha da şiddetlendi.

"Onsuz n'aparım ben Nilay Teyze. Nasıl dayanırım? Ölmesin Nilay Teyze, ölmesin annem. Kaldıramam bu kadarını." Sımsıkı sarılmıştı bana Nilay Teyze'm. "İyi olacak kızım, iyi olacak," diye mırıldanırken aslında iyi olmayacağını ikimiz de biliyorduk.

BaşbelalarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin