Gözlerimi açmaya çalışsam da henüz başarabildiğim söylenemezdi. Göremesem de başımdaki kişinin varlığını hissediyordum. Bir süre sonra birinin "Yavaş lan," dediğini duydum. Sonra yine aynı ses "O kızı eve getirdiğini söyleme bana," dedi. Sanırım o kız diye bahsettiği kişi ben oluyordum. Başımda duran kişi ona benden bahsetmiş miydi ki?
Bir süre daha konuşmalarını dinledikten sonra gözlerimi açacak gücümün olduğunu hissettim. Gözlerimi sonunda açabildiğimde ikisinin de bana bakmakta olduğunu farkettim. Uzunca bir süre ikisiyle de bakıştıktan sonra sessizliği bozdum. "Siz kimsiniz?"
Bir tanesi gülümsemeye başlarken diğeri bana ifadesizce bakmaya devam ediyordu.
"Bu geceyi birlikte geçirmeye ne dersin?"
Bu ses, "O kızı eve getirdiğini söyleme bana," diyen kişinin sesiydi. O zaman şuan ifadesizce bana bakan da beni bu eve getiren olmalıydı.
Gülümseyerek bakan kişiye iğrenerek baktım. "Uzak dur benden!" Kalkmaya kalkıştığımda gözlerim karardı ve tekrardan oturmak zorunda kaldım. İğrenerek baktığım çocuk gözlerini devirdi. "Üzerindekiler pek öyle demiyor."
Ha? "Üzerimdekiler?" Kendime baktığımda gömleğimin ıslanıp üstüme yapıştığını farkettim. "Islanmışım." Aman ne güzel!
"Bu yağmurda ıslanman normal bence," diyen çocuğa bakmamaya çalışıyordum. Aslında yere ya da etrafa da bakabilirdim. Ama bu yenilgiyi kabullenmek olurdu. Yenilgiyi kabullenmek? Yenilgi? Ne saçmalıyorsun Renk? İç sesimin de dediği gibi kesinlikle saçmalıyordum.
Bana ifadesiz gözlerle bakmaya devam eden çocuk, sonunda bakmaktan vazgeçip merdivenlere yöneldiğinde şaşırmıştım. Lan pijama falan vereydiniz bari. "Islak kıyafetlerle mi duracağım insafsız köpekler!" demek istesem de demedim. Bay sinir bozucu da merdivenlere yöneldiğinde, arkalarından seslenmekten kendimi alamadım. "Hey! Durun bir dakika. Bana kıyafet vermeyecek misiniz?"
Bay sinir bozucu, sorumla birlikte bana döndü. "Orada battaniye vardı. Üstündekileri çıkarıp içine girebilirsin." Al işte. Gerçekten de sinir bozucuydu. Ona içimden bu lakabı takmakta haklıydım. Sonuna kadar hem de!
Bugün ne kadar kötü bir gündü benim için. Hem babamla tam konuşamadan bayılmış hem de annemden uzak kalmıştım. Ayrıca az daha masumluğumu kaybediyordum. Daha önce sadece bir kere öpmüştüm birini. O da sevgilim olan çocuğun sarhoş anında olmuştu. Utanç vericiydi. Kimin ilk öpücüğü karşıdaki kişinin sarhoş anında olurdu ki? Tabii ki benim.
Sadece biriyle öpüşmüş biri olarak ne kadar günahkar olabilirdim ki? Ama eğer bugün babamın silueti çıkmasaydı karşıma, yabancı olduğum ve iğrendiğim bir şeyi yapacaktım belki de. Allah korumuştu. Annemin önceki yıllarda verdiği sadakalar böyle dönüyordu sanırım.
Babam... Bugün yeterince konuşamamıştım onunla. İfadesiz bakışlı çocuk beni dürtmese daha fazla kalıp konuşabilirdim. Ya da bay sinir bozucu şuan bana bu şekilde davranmayıp birkaç parça kıyafet verse annemin yanına dönebilirdim. Başbelaları. Gecemi altüst etmişlerdi.
Gözlerim dolmaya başladığında gözyaşlarımın akmaması için yukarıya bakmaya çalışsam da işe yaramamıştı. Gözyaşlarım onca çabama rağmen akıyordu işte.
"Hey! Ağlama!" O ana kadar iki başbelasının bana baktığını farketmemiştim. Bay sinir bozucu yukarı çıkarken, ifadesiz bakışlı çocuk bana doğru geliyordu.
"Neden ağlamayayım ki?"
"Hayat herşeye rağmen güzel çünkü."
Ona 'cidden mi?' bakışlarımdan atsam da anlayacağını pek sanmıyordum ama o beni yanıltmıştı. Hatta cevap olarak omuz bile silkmişti. Birkaç dakika öylece durduktan sonra ıslaklığım aklına gelmiş olacak ki "Sana kıyafet getireyim," diyerek yukarı çıktı.
Birkaç dakika sonra tekrardan aşağı indiğinde elinde siyah bir pijama takımı vardı. Genelde mavi ya da tonlarında olan pijama takımları görürdüm. Siyah görmemiştim hiç.
Yanıma gelip pijama takımını uzattığında "Şey... Teşekkürler. Ama sokağa çıkmalık kıyafetler yok mu?" diye sordum.
"Ne sokağı? Bu saatte dışarı çıkmayı düşünmüyorsun herhalde?"
"Neden düşünmeyeyim?"
"Bu saatte dışarı çıkamazsın, gizemli kız."
"Nedenmiş? Ayrıca gizemli falan değilim ben."
"Saat geç oldu. Serserilerle mi sabahlamak istiyorsun? Hem gizemli değilsen, ne işin vardı o saatte mezarlıkta?"
"Seni ilgilendirmez! Bu beni gizemli kılmaz hem."
"Ya tamam. Neyse ne. Al, giy şu kıyafetleri de üşütme bari. Sonra başıma bela olursun falan."
"Niye senin başına bela olayım be?! Bana bakacak olan sensin sanki. Geri zekalı."
Göz devirip mutfağa geçtiğinde giyinmem için bunu yaptığını az çok tahmin edebiliyordum. İstediğini yapmak istemesem de kıyafetleri isteyen bendim. Giymezsem de bu ıslak kıyafetlerle kesin üşütürdüm.
Giyindikten sonra ifadesiz bakışlı çocuk, elinde tepsiyle içeri girdi.
"Acıkmışsındır diye düşündüm." Zeki çocuk.
Gülümseyerek teşekkürümü belli ederken elindeki tepsiyi kucağıma aldım. Yemek yerken birinin beni izlemesinden rahatsız olurdum ve ifadesiz bakışlı çocuk tam da bunu yapıyordu. Beni izlemesinden rahatsız olduğumu anlamış olmalı ki yanımdaki ıslak kıyafetleri alıp "Ben şunları asayım," dedi.
Yemeğimi yedikten sonra ifadesiz bakışlı çocuğu beklemeye başladım. Aslında tepsiyi kendim de götürebilirdim ama yabancı insanların evinde rahatça hareket edemezdim. Mecburen beklemek zorundaydım.
"Demek yemeğini bitirdin," diye gülümseyerek yanıma gelen çocuğa gülümseyerek cevap verdim. "Evet."
"Güzel. Bekle de sana yastık ve pike getireyim. Yatalım artık."
"Gerek yok," desem de itiraz istemeyen bir bakış attığında susup gülümsedim. O yukarı çıktığında ben de etrafı incelemeye başladım.
Neden bu evde çoğu şey siyah ya da kırmızıydı ki? Açık renkler yerine bu iki rengi tercih etmişlerdi. Sadece duvarlar krem rengi, siyah sehpanın üzerindeki vazo beyaz ve yerler beyaz yer seramiğiydi. Diğer şeyler ya siyah ya da kırmızıydı.
İfadesiz bakışlı çocuk birkaç dakika sonra geri döndüğünde elinde, üstünde kırmızı çiçekler olan siyah bir yastık ve siyah bir pike getirmişti. Tahmin etmeliydim. Siyah ve kırmızı yaşam tarzıydı onlar için.
"Burada yatarsın sen," diyerek yastık ve pikeyi kucağıma bıraktı. "İyi geceler."
Tam gitmek üzereyken "Neden bana yardım ediyorsun?" diyerek onu durdurmayı başardım. Ama yüzüme bakmamıştı.
"Kim olsa yardım ederdi," diyerek geçiştirdi beni. Ve yukarı çıktı. Tabii, kesin yardım ederdi diye geçirdim içimden.
Uyumalıydım. Yarın iş arayışına geri dönecektim. Bir gecemi zenginlerin yanında geçirdim diye bütün ömrüm böyle geçmeyecekti sonuçta.
Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başbelalarım
ChickLitAşk nedir? Üç harften oluşan bir kelime. Ama dikkat etmek lazım. Peki ya dostluk? Çocukluk arkadaşım Eylül'den başka olmamıştı dost diyebileceğim biri. Ona da dost denirse... Kötü günlerimde yanımda olmayan ve bana ihanet eden birine nasıl dost diye...