Sana Nasıl Öldüğümü Anlatacağım

13.8K 780 684
                                    

Üç yıl önce öldüm.

Belki de bir anda yok oldum, seslerini bile duyamadığımız evrenin küçük kıvılcımlarının arasında.

Belki de hiç var olmadım, sonlanacağını bildiğim öykümün geriye kalan satırlarında.

Göğsümden çeneme doğru akışan kanın dokunuşlarını hatırlıyorum.

Yavaşça avuçlarıma doğru yayılışı ile karıncalanmıştı benliğim.

Görüşüm bulanıklaşırken, yıldızları hala seçebiliyordum. Işıldayarak beni yanına çağıran yıldızların kendi etraflarında dönerek bana sundukları o eşşsiz danslarını seyre dalmışken ölüyordum.

Onu anımsayarak, yanımda olmasını isteyerek, bitmemesini dileyerek son veriyordum her şeye.

Bir keresinde kulağıma yaklaşıp, usulca fısıldamıştı.

"Eğer bir gün gidersen, ben solmaya yüz tutmuş her yıldız tanesinden seni izliyor olacağım.

Belki bitmek üzere olacağım ama soluklaşıp, ışığımı tamamen kaybedene kadar seni izleyeceğim.

Yok olana kadar bakacağım çehrene, iyi ki senin güzel yüzünü seyrederken yok oldum diye düşleyeceğim.

Seni severek öldüm diyeceğim.

Seni severek öldüm."

Şimdi ben, kendi kanımın soğuk yüzeyiyle sarmalanmışken bunları düşünüyorum.

Sadece yıldızlar ve ben varız.

Gökyüzü ile el eleyiz.

Yıldızlar parlak, yıldızlar yakın, yıldızlar sıcak.

Onlar ölmüyordu, ölen kişi bendim.

Ve ben yok olurken, bu hayattan geçip giderken düşünüyordum.

'Seni severek ölüyorum.

Seni izleyerek ölüyorum.

Yanımda olduğun için teşekkür ederim...'

Ben üç yıl önce öldüm.

Cesedim bir kanalın içinde bulunduğunda, buruşmuş cildim ve ıslak saç tanelerim yosunlarla dolmuş, kırçıllaşmıştı.

Bir buçuk ay süren tüm şehre yayılmış olan arama emirleri ve posterlerin kıyısında ailemin, dostlarımın hala ümidi vardı.

Benim kaybolduğumu, kaçırıldığımı, kaçtığımı umuyorlardı. Bir yerlerde hala hayatta olarak bir şekilde yaşamıma devam ettiğimi.

Ama eriyip, büzüşmüş bendim suyun içinden çıkarken gerçeğin bu olmadığını görmüştük.

Ben çoktan ölmüştüm, kayıp ilan edildiğim günün şafağını bile görmeye yetmemişti ömrüm.

Kanadım, hıçkırdım, süründüm ve onu her yerde aradım. Öldürülürken bir umut içinde gözlerini çevremde aradım.

Yoktu. Aynı şu an, benim gibi...

Katilimin kim olduğunu biliyordum. Tüm olanların sorumlusunu... Kendi kanımla ruhumu yıkamış olan katilimin gözlerinin içine bakmıştım.

"Alina..."

Kanala atılmadan önce duyduğum son ses buydu. Zihnimden geçip gidiyor, beni gerçekliğe davet ediyordu. Orada değildi ama bana hala bu dünyada kalmam için bir sebep veriyordu.

   "Alina... Artık kulağıma o kadar kötü gelmiyor."

Gülümsedim. Sonrasında kolum boşluğa doğru hafif bir titreme eşliğinde düştü. Gözlerim kısılırken, alt dudağım kurumuş kanımla büzüşüp dişlerime sürtündü.

   "Artık ölmek kulağıma o kadar kötü gelmiyor."

Onun on iki kuralı vardı. Hayatıma girdiğinde öğrendiğim o on iki kural.

Gerçekleştirmek için oldukça az vaktimiz olmuştu. Ama tamamlayabilmiştik. Sanki tüm olacakları hissetmiş gibi hepsini tam zamanında bitirmiştik. Benim gerçekten hayatı tadımlamama vesile olacak o on iki kuralı gerçekleştirdiğim gün kapadım gözlerimi.

Bir daha da açamadım.

Bu bir başlangıcın değil, sonlanışın hikayesi.

Şimdi, sana nasıl öldüğümü anlatacağım.

Sana Nasıl Öldüğümü AnlatacağımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin