Karanlık.
Siyah.
Mavi.
Gördüklerim sadece bunlardı. Gecenin siyah karanlığında mavi ay ışığının etkisinden gece mavisi rengindeydi her yer. Bir ormanlık mıydı bulunduğum yer? Bilmiyorum. Etrafıma bakıyorum ağaçlar görüyorum, az ötede binalar görüyorum. Daha sonra olduğum yerin arkasına bakıyorum. Bir deniz görüyorum. Sakin gözükmeye çalışan şiddetli dalgalarını sahile vuran deniz görüyorum. Kendimi görüyorum.
Yürümeye başlıyorum nereye gittiğimi bilmeden. Ne önemi var ki zaten? Bir birine yakın aynı zamanda uzak olan ağaçların yanından geçerken buluyorum kendimi. Yürümeye devam ediyorum lakin ağaçlardan başka gördüğüm bir şey yok daha. Sahi eğer ağaçlar varsa peki ya deniz ve sahil nereden geldi? Beynim algılamıyor ama yine de umursamadan yürümeli olduğumu söylüyor. Ben de aciz bir kul gibi onun dediklerini yapıyorum, ne kadar da her zamanki aciz bir ben.
Karşıma bir yol çıkıyor, ormanlığın sonu galiba bu yol. Yolun başındayım, etrafımda kimsecikleri görmüyorum. Ama karşımda yürüyen bir kişiyi görüyorum. Elleri ceplerinde, dağınık saçlı başını bir aşağı, bir yukarı kaldırarak yürüyor. Kim olduğunu bildiğimden ben de ona doğru yürümek istiyorum ama olmuyor. Sanki ayaklarım yere yapıştırılmış ve sabitlenmiş gibi.
Sadece durup bakıyorum gelişine. Kendisine has olan gelişine...
O da beni gördüğü an duruyor yolun ortasında, sadece duruyor, kımıldamıyor. Sanki onun da ayakları yere sabitlenmiş de kımıldayamıyor.
Ayaklarımı kımıldatmaya çalışıyorum, ona doğru koşmam gerekiyor diye bir komut alıyorum kalbimden. Beynimse, dur diyor, dinlemiyorum. Ayaklarımı hareket ettirebildiğimi görünce ona doğru koşuyorum.
Kımıldamıyor.
Koşuyorum.
Kımıldamıyor.
Koştukça benden biraz daha uzaklaşıyor ama buna aldırmadan koşuyorum, koşuyorum ve yaklaşıyorum ona.
Derinden bir kaç defa nefes alıyorum, sağ elimi yaklaştırıyorum onun sol yanağına. Tam dokunacakken yok olmaya başladığını görüyorum, ona sarılıyorum ama sarılırken ellerimin hava da kalması sonucu bir boşluğu sarıldığımı farkediyorum.
Ağlıyorum. Her zaman yaptığım gibi.
Yere çöküyorum. Ruhen çöktüğüm gibi.
Gözlerimi kapatıp bağırıyorum gece mavisi gökyüzüne doğru. Bağırışlarımın onu geri getirmeyeceğini bilsem de bağırıyorum.
_______
"Mayıs, sakin ol! Buradayız. Serkan su getir! Mayıs! Mayıs! Mayıs!"
Duyduğum sesler karşısında gözlerimi açtım. Bulanıklaşan görüntü gittikçe açılmaya başlıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi'ye Boyanmış | Düzenlenmede
General Fiction#Kaligrafi2016 Romantizm kategorisinde ikinci yer • "Adam gitti, kadınsa adamın geride bıraktığı sonsuzlukla bütünleşti."