Medya>> Baekhyun
********
“Tabi efendim. Başka bir şey ister misiniz?” elinde tuttuğun küçük not defterine müşterinin siparişini yazdın.
“Hayır. Teşekkürler.” Dedi yeni gelen müşterin. Orta büyüklükte bir kafede garsonluk yapıyordun.
“Peki. İstediğiniz şeyleri hemen hazırlayıp geliyorum.” Dedin, kocaman tebessüm edip.
Patronun oldukça tatlı biriydi. Siparişleri gülümseme ile almanızı rica etmişti ve sen buna riayet etmeye çalışıyordun.
Tezgaha yaklaştın ve “Patron bir tane cheesecake ve limonata.” Dedin.
“Peki tatlım hemen geliyor.” Patronun Sookyung önündeki çilek desenli önlüğü ile sana gülümseyip işe koyulmuştu.
Tezgaha yaslandın ve etrafı izlemeye başladın. Fazla müşteri yoktu. Okuldan vakit buldukça gelip yardım ediyordun ve küçük bir miktar kazanıyordun. Bir nevi hobiydi. Gerek yoktu çalışmana, ama Soo unnie ile iyi anlaşıyordun. Ablan gibiydi.
Akşam olmak üzereydi. Dışarıda hafif bir kızıllık vardı. İşinin bitmesine çok az kalmıştı. Daha sonra evine gidip kendini kitaplarının arasına gömecektin.
Üstelik yarın hafta sonuydu ve sen her zaman gittiğin yere gidip kafa dinleyecektin. Aklına geldikçe mutlu oluyordun.
“Al bakalım tatlım.” Soo unnie sana seslendiğinde, ona döndün ve gülümseyip tepsiyi aldın. Vakit geçirmek güzeldi. O da senin gibi ayrı bir kişiliğe sahipti. Doğa üstü şeylerin varolduğuna inanıyordu ve vampir olmayı istediğinden bahsediyordu. Sen de böyle şeyleri ilgi çekici buluyordun. Kurt adam, vampir ya da cadı gibi şeyler gerçek olsa ne olurdun diye düşünüyordun. Kurt olmak çok asil geliyordu.
Siparişi teslim ettikten sonra birkaç saat daha çalıştın ve daha sonra evine gitmek için oradan ayrıldın. Yarın için hazırlık yapman gerekiyordu ve sen cidden mutluydun.
******
Yemyeşil ağaçların arasında kendine yer edindiğin kısma gelmek için yarım saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra şehrin dışındaki ormanlık alana gelmiştin. Daha öğlen olmamıştı ve sen yiyecek küçük bir çanta yapıp yanına sevdiğin kitaplarını da alıp gelmiştin. Yoldan içeri de kalıyordu ve sen burasının güvenli olduğunu biliyordun. Ceketini çıkarıp altına koydun ve kendini koca ağacın altına attın. İşte huzur buydu. Kuş sesleri, çekirge sesleri ... hafif rüzgar yüzünden hışırdayan yaprakların sesleri... düşünmen için ortam harikaydı. Çantana uzandın. Yarım kalan kitabını açtın ve okumaya başladın.
*****
“Yah! Sersem ısırmasana!” Baekhyun, onu dişleyen kuzenine bağırdı.
“Ne var ki? Hem şu an kurt formundayız. Kurtlar oyun oynamayı sever.” Sehun, ona hırlayan kuzenine söylendi.
“Buraya merak ettiğin için getirdim. Sessiz ol biraz.” Baekhyun burnunun ucu ile Sehun’u itti.
“Hadi ama çok sıkıcısın. Üstelik bizi bu halde anlayamaz bile.” Sehun, önden giden beyaz kürklü kuzenine söyledi.
“Bak, onu sadece hafta sonu bir gün görebiliyorum ve kaçsın istemiyorum.”
“Neden insan halinle karşısına çıkmıyorsun o zaman?”
“Yapamam” Baekhyun mırıldanarak söylediğinde patikayı çoktan bitirmişti. Çalıların arkasına geçti.
“Neden ki?” Sehun yanına ilişti ve sordu.