15. Bölüm

3.5K 323 8
                                    

Melek'in haberini aldıktan bir hafta sonra servise yatıp, geçerli işlemler için hazırlamışlardı.Tabiki artık görüşme zamanlarına yüz yüze izin olamayacaktı.

Beni en çok üzen durum buydu.Odanın içinde ayrı bir oda orası da camla kaplı bir yerdi. Babası kızının hassasiyeti için daha muhafazakar bir yer ayırmıştı.

Onunla camlı odaya giremeden kenardaki telefonla iletişim kuruyorduk. Çoğu zaman benden ona Kur'an okumamı istiyordu.

Kendisi de bazı yerlerde bana eşlik ediyordu.Günümün öğleden ikindiye kadar olan vakti onunla geçiyordu.

Sabah,  kendime bulduğum bayan hocalardan kurdele nakışı ve dikiş eğitimi alıyordum. Onlar bittiğinde kendimi buraya atıyordum.

Yeniden boydan camın önündeki sandalyede yerimi alarak yüzümdeki mutlu olmaya çabalayan ifadeyle telefonu açtım.

Tabiki ondan önce okuduğu Kur'andan beni farketmesi için saçma sapan hareketlerde bulunmuştum. Neticesiz kaldığımda aradım.

"Selamün aleyküm kardeşim.. Bugün ayrı bir güzel geldin gözüme. "Dedim cıvıldayarak.

Cama dönerek el salladı.

"Aleykümselam kardeşim.. sende benden aşağı kalır değilsin. "Dedi kahkaha atarak.

Böyle bir durumda mutlu olabilmek onun için uğraşmak.. ümitsiz değil de Rabb'ine daha çok yönelmek için çaba göstermek..

Ben ayağım sehbaya çarpınca ya da yaptığım bir iş kötü neticelenince mutsuz oluyorken arkadaşımın tevekkülüne hayran kaldım.

Günlük olaylardan bahsetmeye başladık yüz yüzeymişiz gibi.

"Var ya Melek.. az daha kumaşı kadının boynuna geçirip, hocam bence de size atkı olur bundan diyecektim. "

Söylediğime ikimiz birden kahkaha attık.Melek kendini susturduğunda tek parmağını salladı bana.

"Sen.. ben onu tanımıyorum diye rahat anlatıyorsun ama belki de gıybet olur boşver.Sen iyi öğren bak dikişi bana elbise sözün var biliyorsun değil mi? "Dedi gülerek.

Kafa sallayarak güldüm :"Evet.. haklısın bir dahakine az gıybet yaparım ve hayır unutmadım.. Şimdii.. biraz tefsir zamanı!  "Diyerek kitabımı açtım ve duasını okuduktan sonra başladım.

-Buradan sonrası Risale-i Nur'dan alıntıdır-

ÜÇÜNCÜ DEVA:

   Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahiddir.

Hem insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belaları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nisbeten en edna bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor.

Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir.

Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.

Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor, sermaye-i ömrünü bâd-i heva boş yere sarfettiriyor.

Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan." İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir.

KARMAŞIK!(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin