Eunhyuk's POV
Arkamı döndüğümde Donghae'nin bir vitrinin önünde durduğunu gördüm. Daha az önce gülüyorken bir anda ruh hali değişmişti.
Gözleri vitrindeki televizyon ekranına takılmıştı. Sanki etraftaki kimseyi görmüyor, duymuyor gibi ekrana bakıyordu. Nasıl desem, bakışlarında... Karmaşık bir duygu vardı. Hüzünlü, özlem dolu bakıyordu. ''Donghae'' diye seslenmeyi düşündüm fakat yanağından süzülen bir damla gözyaşı ile dilim tutuldu.
Yanına doğru ilerlerken televizyona baktım. Ekranda bir tür müzik şovu oynuyordu. Sahnenin en ortasında şarkı söyleyen, uzun boylu, fiziği iyi olan bir idol vardı. Yüzü... tanıdık geliyordu. Sanki daha önce bir yerde görmüşüm gibi. Dans edip şarkı söylüyor olmalıydı. Gözlerim ekranın kenarına doğru kayarken yazan ismi okudum.
''Choi Siwon''
Donghae ise hala ekranı izliyordu. İdolün bütün hareketlerini özenle izliyor, gözlerini bir an bile ondan ayırmıyordu. Elinde tuttuğu poşetler elini kızartmıştı, canını yakıyor olmalıydı ama o farkında değil gibiydi. Şov sona erip ekran karardıktan sonra bir süre daha aynı yere bakmaya devam etti.
''O muydu?'' diye sordum.
Orada olduğumu yeni fark etmiş gibi irkildi. Yanağındaki ıslaklığı hissetmişcesine elini götürüp hızlıca yanağını silerken ''Poşetler ağır, seslensen gelirdim.'' dedi.
''O muydu, diye sordum.''
Cevap vermedi.
''Korumaya çalıştığın kişi.'' dedim merakla.
Donghae başını farklı bir yöne çevirip ''Gidelim.'' dedi ve yürümeye başladım. Sorumu yanıtlamayacağını anlamıştım. O önden yürürken kendi kendime mırıldandım.
''Umarım bir gün, ben sormadan sen söylersin.''
➼♪♫♬♪♩♫♬♪♩♫➼
Donghae's POV
Büyük bahçeli evlerin bulunduğu bir yere gelmiştik. Aslında burası Kore'nin geleneksel mahallelerinden çok da farklı gözükmüyordu. Beyaz taş duvarlı bir yerin kapısında geldiğimizde Eunyhuk durdu.
Ne yapacağını merak ederek onu izlerken taşları yoklamaya başladı. Acaba filmlerdeki gibi gizli taşlarla açılan bir kapı mıydı? Tek bir kapının ardından Narnia'ya mı geçiyorduk? Eunhyuk elini taşların aşağısına doğru götürüp iki anahtar çıkardı. İçlerinden birini kilide soktuğunda anahtar deliğe tam otururken kapıyı açıp içeri girdi.
Tereddütle kapıda dikilirken Eunhyuk ''Gelsene, bütün gece orada mı kalacaksın?'' diye sordu.
Kapıdan içeri girdiğimde çok bakımsız olmayan fakat bir süredir uğranılmamış gibi gözüken bir bahçeyle karşılaştım. Üzerinde nilüfer yaprakları duran bir gölet ile değişik çiçekler ve beyaz taşlarla döşenmiş bir yol vardı. Gözlerim Eunhyuk'u takip ederken yolun ucunda duran evin kapısına gidip diğer anahtarı soktuktan sonra kilidi çevirdi.
Etrafıma bakarken ''Nereye getirdin bizi? Neler oluyor?'' diye sordum.
Eunhyuk ise bana bakmadan içeri geçtiğinde peşinden giderek eve girdim. Çok fazla eşya yoktu fakat yine de güzel dekore edilmişti. Eunhyuk elindeki poşetleri yere bırakırken salonla birleşik olan mutfağa geçip buzdolabına aldıklarımızın bazılarını yerleştirmeye başladı.
Yanına giderken gözüm sehpada duran çerçevelere takıldığında ''Yoksa... Burası senin evin mi?'' diye sordum şaşırarak.
Eunhyuk yarım bir gülümsemeyle ''Pek ev denilemez artık ama bir zamanlar öyleydi. Çıkış yapmadan önce ailemle arada sırada buraya gelerek zaman geçirirdim. Sıkı çalıştıktan sonra ara verip uzaklaşmak iyi geliyordu.'' dedi. ''Tabi artık vaktim yok.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOUCH
FanfictionKariyerinin zirvesinden yere çakılan biri için geri dönmek ne kadar zor olabilirdi? Cennetinden kovulmuş bir meleğin, geri dönmek için kırılan kanatların yerine başkasının kanatları kullanması işe yarar mıydı? Lee Donghae, hızla parlayan şöhretini...