Biliyorum... Evet hikaye paylaşımlarım oldukça aksadı ve emin olun bundan ben de hiç memnun değilim ama elimden bir şey gelmiyor... Üzgünüm.
İyi okumalar,
⚜ Miss Mulgogi ⚜
➼♪♫♬♪♩♫♬♪♩♫➼
''Ne oldu Donghae-ssi? Hasta mısın?'' diye sordu Eunhyuk.Nasıl bu kadar rahattı? İçeride konuşulanlar onu rahatsız etmemiş miydi? Buna nasıl katlandığını bilmiyordum, bunu yüzlerce kez dinlemiş ve kaçmış olmalıydı. Bu yüzden mi bu kadar tepkisiz idi?
''Sadece... içeride daha fazla durmak istemedim.'' diye yanıtladım.
Eunhyuk merdiven boşluğuna çıktığımız kapıya bakış atıp bana dönerken ''Ah anladım.'' dedi. ''Siwon'un da albümünün aynı gün çıkacak olmasına şaşırdın değil mi? Rahatsız olmuşsundur.''
Salak gibi mi davranıyordu yoksa ben mi buna kanacak kadar salaktım? Anlamamış olduğunu sanmıyordum. Daha sonrasında farkına vardım. Doğru ya, o benim onu gördüğümü bilmediğinden bacağının halini bildiğimi bilmiyordu.
Yine de dilimi tutamıyordum.
''Ben...'' diye boş bulunarak mırıldandım. ''Daha ben bunun konusunu açmalarına dayanamazken, nasıl katlandın?''
Eunhyuk'un yüz ifadesi değişirken ''Neye?'' diye sordu.
Başımı iki yana sallayıp ''Saçmaladım. Siwon konusundan bahsediyordum elbette.'' dedim.
Eunhyuk'un öne doğru adım atmasıyla gerilerken ''Hayır.'' dedi. ''Başka bir şey var.''
Konuyu değiştirmek ister gibi sırtımı ona dönüp ''Ne olmasını bekliyorsun? Bu kadar yani. Biraz hava alayım iyi olurum. Sen gidebilirsin.''
Olmaz, diye mırıldandım kendi kendime. Görmemiş gibi davranmalıydım, asla görmemeliydim. Beni neden ilgilendirirdi ki? O an orada olmamalıydım.
Fakat oradaydım.
Şimdi ise her an Eunhyuk'un yüzü gözlerimin önüne geldiğinde sarf ettiği sözler aklımda sürekli tekrarlanan bir döngü gibi canlanıyorlardı. Sorunun ben olduğunu sanacak kadar kör, ona kızacak kadar akılsızdım.
Senin yanında durabilecek kişi ben değilim...
Arada sessizlik oluşurken Eunhyuk uzun sürmesine izin vermedi. ''Sendin.'' dedi yarı şaşkın yarı afallamış bir sesle. ''Biliyorsun.''
Sesimi çıkarmadım. Konuşursam sürekli sorular sorabilirdim, üzülebilirdi. Hatalı olan bendim, kendimi affedemiyordum. Diğer insanlara kızarken aslında en kötüsünü ben yapmıştım öyle değil mi?
Yaklaştığını hissederken ''Gördün.'' dedi iç çekip. ''Merak etmiyor musun?''
''Edemem.'' dedim. ''Hakkım yok.''
''Sorun değil, sadece... beni şaşırttın.''
''Neden?''
''Çünkü görmeni istemezdim, o halimi.'' dedi ve ardından kendi kendine güldü. ''Oldukça çaresiz görünüyordum değil mi?''
''Tam tersi, oradayken-'' diye itiraz etmek için arkamı döndüğümde bedenine milimetrik bir pozisyonda durduğumu fark etmemle cümlemin yarısı havada kaldı. ''...büyüleyiciydin.''
Ani dönüşümle Eunhyuk da şaşırmış gibiydi. Birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Nefesimi kontrol ettiğim çünkü onun nefesinin dudaklarıma her değişinde benimki kesiliyordu. Yine de ona bu kadar yakında durmak... İlginç fakat aynı zamanda sanki daha önce de yaşadığım bir şey gibi tanıdıktı.
''Fakat sonra büyü bozuldu değil mi? Gerçek ortaya çıktı. Her zaman çıkar.'' dedi.
''Ne demek istediğini anlamıyorum.'' dedim. ''Ne dersen de, orada gördüğüm çaresiz bir adam değildi. Aksine ne kadar güçlü olduğunu gösterdin.''
Eunhyuk'un yüzüne yayılan hüzünlü gülümsemeyi izledim. Beklemediği bir cevap olduğunu anlamıştım ve inanmıyor gibiydi.
''İnanmamanın sebebi daha önce bunların çokça söylenmiş olması mı?'' diye sordum.
Başını iki yana salladı. ''Hayır, daha da hüzünlü bir hikayesi var.''
Konuşmak için ağzımı açıyordum ki Eunhyuk ''Eğer bu konuşmayı yapıyorsak, çoktan gitme vaktim gelmiş olmalı.'' dediğinde sustum.
''Neden daha açık konuşmuyorsun?''
''Neden konuşayım ki? Uzun zaman öncesinden bu konuşmanın boşa olduğunu anladım, anlamamı sağladın.''
''Eunhyuk ben gerçekten de neden bahsettiğini anlamıyor-'' derken beklemediğim bir şekilde dudaklarıma değen ıslaklıkla nefesim kesildi.
Eunhyuk arkamda duran korkuluklara ellerini koyarak beni sabitlerken rahat bir şekilde dudaklarımda gezinmeye devam ediyordu. Kalbimin hızlanması ve etrafımdaki hiçbir şeyi duyamamam tamamen ona odaklanmamı sağlamıştı.
Hafifçe geri çekildiğinde öpücüğün etkisinden kurtulamadan ona baktım. Gözlerime bakarken gülümsedi. ''Sanırım artık resmi olarak vedamı tamamlamış oluyorum, öyle değil mi?''
Tutulan dilim yüzünden mi konuşamıyordum yoksa kalbimin gürültüsü düşüncelerimi böldüğünden mi cümle kuramıyordum?
Belki de dediğinin farkına varmam uzun sürmüştü.
Gerilediğine kolundan tutup durdurdum. ''Dur.'' dedim bir şekilde. ''Anlamıyorum. Gerçekten.''
İç çekti. ''Bunların bir önemi olduğun sanmıyorum, Donghae-ah. Ne kadar anlatsam da, ne kadar söylesem de değişen bir şey olmayacağını biliyorum. Çoktan seçimini gördüm.''
''Ne seçimi? Neden bir şey olmayacakmış, dediklerini kavrayamıyor olmak benim hatam mı?''
Yumruklarını sıktığını gördüm. ''Sadece düşün Donghae, sadece düşün. Kendini zorla.'' dedikten sonra boştaki elini ensesine götürdü. ''Tanrı aşkına, sana kızamıyorum bile!''
Sebepsizce sinirlenmiş görünüyordu ve kendimi geri zekalı gibi hissetmeme yol açmıştı. Sanki kendi kendine korkuyor gibiydi. Gideceğini söyleyip duruyordu, vedadan bahsediyordu fakat ben ağzımı açıp ona tek bir kelime bile söyleyemiyordum.
''Gitme.'' Dilimin ucunda dolaşan ama seslendiremediğim bir dilekti bu. Beni reddetmesinden mi korkuyordum yoksa sözünü yerine getirmediğinden dolayı mı ona kızgındım? Buna bile karar veremezken onu durduramazdım.
Kolunu yavaşça bırakırken ''Gitmenin gerçekten sana bir yararı olacak mı? İyi olacak mısın?'' diye sordum.
''Neden bunları soruyorsun? Seni ilgilendiriyor mu?'' diye sordu.
''Demek istediğim-''
''İlgilendiriyor mu, dedim. Sadece cevap ver.''
Ben ise sadece susup onu izledim. Söylebileceğimi düşünmüyordum. Haklı olarak, ondan neden bunu isterdim ki?''Bir şeyler söyle bana.'' diye bağırdı birden bire. ''Susup durman sinirimi bozuyor.''
Ani çıkışından dolayı irkilirken o tekrar üstüme geldi ve arkamdaki demirin iki yanına ellerini koyarak gözlerime baktı. ''Lütfen, sadece söyle.'' dedi kendinden emin bir şekilde.
Alnını alnıma dayayıp gözlerini kapatırken yalvarır gibi fısıldadı. ''Kelimelere döküp bana ulaştır ki, kendimi buraya bağlayabileyim.''
Tekrar gözlerime baktığında düşündüklerimi kelimelere dökemedim. Cevap beklemesine rağmen cevap veremiyordum. Sadece defalarca tekrarladığım şeyi söyledim.
''B-ben... Bilmiyorum.''''Öyleyse bu son görüşmemiz.'' dedi sakince. Eunhyuk hüzünlü bir gülümseyişle bana bakarken ellerini çekip gitmeden önce söylediği şeyler aklımı şimdiden etkisi altına almıştı.
''Olur da gitmemi istemezsen, sadece bana gelip söyle. Hatırlıyor olsan da, olmasan da ben beklerim.'' dedi. ''Fakat aynı şeyleri bir daha yaşatmak için gelme.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOUCH
FanfictionKariyerinin zirvesinden yere çakılan biri için geri dönmek ne kadar zor olabilirdi? Cennetinden kovulmuş bir meleğin, geri dönmek için kırılan kanatların yerine başkasının kanatları kullanması işe yarar mıydı? Lee Donghae, hızla parlayan şöhretini...