Gençler -ve genç hissedenler, insanlar, değerli okurlar vs.- smut var dikkat edelim, rahatsız olan arkadaşlar ne yapması gerektiğini biliyor, lütfen.
Smuttan hoşlanmıyorsak ilk kısmı okuyup, ikinci kısmı geçerek son kısmı okuyalım. Hani YN kısmını okumuyorsak da başlıktaki yıldızlı S'ler (Bknz: ✮S✮) 'Sütçü İmam'ın S'si değiller... ^.^
*Eser miktarda sansürlü argo içerir.*İyi okumalar dileyen yazarınız,
⚜ Miss Mulgogi ⚜Gözlerimin içerisine giren su damlasıyla birkaç kez hızlıca gözlerimi kırpıştırdım. Uzun süredir burada dikiliyor olsam da uzanıp zile basmaya kolum kalmıyordu.
Ne demeliydim? Ne kabul etmiştim? Neden buradaydım?
Tek yaptığım elimde cevapları olmayan sorularla yağmurda Eunhyuk'un kapısının önünde dikilmekti. Ona herhangi bir gerekçe sürememeksizin gitmemesini nasıl söylerdim?
Her halükarda, bunlar beni o kapıyı çalmaktan alıkoymadı.
"Eunhyuk, benim. Donghae."
İlk önce içeriden bir ses gelmedi fakat sonra Eunhyuk'un adımlarını duydum. Yine de kapı açılmadı.
"Donghae?" dedi kapının arkasından. "Neden... buradasın?"
Ne diyecektim? "Seni durdurmak için." mi? Gitmemesi için mi? Sadece tek bildiğim ve emin olduğum şeyi söyledim.
"Bilmiyorum."
"Donghae, neden buradasın diye soruyorum, öylesine gelmiş olamazsın değil mi? Yoksa..."
"Ben... bilmiyorum."
Derin bir iç çektiğini işittim. "Öyleyse beni mazur gör, kapıyı açmayacağım. "
Hareketlendiğini duyunca aniden paniklediğimi hissettim. "Ama açacağını söylemiştin! Sana gelirsem duracağını söylemiş-"
"Aynı şeyleri bir daha yaşatmayacağından emin olduğunda gel, demiştim. Oysa sen... kendinden bile emin görünmüyorsun, Donghae." dedi lafımı keserek. "Bu halinle o karşımdaki çocuk değilsin, ben ise hala arkanda bıraktığın önemsiz çocuğum."
Yine başlamıştı. Anlamadığım kelimelerle bilmediğim bir hikayeyi anlatıyordu.
"Ne diyorsan de, gitmeyeceğim."
"Beklerim, sen açana kadar."
"Açmam, sen gidene kadar."
Kapının önündeki kısa merdivenlere oturup beklemeye başladım. Yağan yağmur ne kadar hızlı düşüyorsa, o kadar ısrarcıydım.
Aradan uzun bir süre geçtiğini var sayarken saate bakmak için telefonumu çıkardım ama onun da şarjı bitmiyordu. Birkaç kez daha içimden "Acaba yaptıklarımın hepsi boşa kürek çekmekten farksız mı?" diye düşündükten sonra umut ederek oturduğum yerde kalmaya çalıştım. Hoş ya, neyi umut ettiğimden bile emin değildim...
➼♪♫♬♪♩♫♬♪♩♫➼
Gözlerimi açtığımda tüm vücudum titriyor gibi- bir dakika, ne ara kapatmıştım ki? Hasta oluyor olmalıydım. Yine de buna değmişti çünkü gözlerimi açtığımda beni sarsan Eunhyuk'un sıcak kollarındaydım.
"Donghae!" diye sesleniyordu endişeyle.
"Deli misin be çocuk? Ne diye bekledin sana git derken?"
"Beklemeseydim... Sen giderdin, değil mi? İzin veremezdim."
Eunhyuk yarı kızgın bir tonda "Sen.. Sen çıldırmışsın. İyi de neden?" diye sordu. "Sana ne? Seni ilgilendirmezken neden bekledin?"
Sıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim. "Dediğim gibi, bilmiyorum. Tek bildiğim şey, gitmeni istemiyorum. Her nasıl ya da her ne zıkkımdan dolayı beni ilgilendiriyor; bulamasam, bilemiyor olsam da... istemiyorum gitmeni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOUCH
FanfictionKariyerinin zirvesinden yere çakılan biri için geri dönmek ne kadar zor olabilirdi? Cennetinden kovulmuş bir meleğin, geri dönmek için kırılan kanatların yerine başkasının kanatları kullanması işe yarar mıydı? Lee Donghae, hızla parlayan şöhretini...