Veda Tahtı 3. Kırık Nefer

101 16 11
                                    

                                                      "Yazarlar insanları yazdı ancak insan daha bekliyor, yanlışlarda..."

                                             

Aforoz edilen acılarım vardı benim. Koruyamamıştım . Parmak uçlarımın kışın verdiği tepkiydi 'Hissiz' . Bazen de bir poyrazın savurduğu nefesimdi. Nefeslerim savruluyordu. Bunu gören insan yoktu. Bende onların yanında diğer tarafımı göstermeyi seçtim. O yıkılmaz, savrulmaz beden...

Arabayı sahile sürdüm. Bir elim direksiyonda, diğer elimi ise şu an hissetmiyordum. Bu her heyecanlandığımda oluşan bir tepkiydi. Beklemek buydu. Zamansızca, her zaman beklemek. Park yerine çektim. Kapımı açarken o yavaşlatılmış anlar gibi hissediyordum.

Boynundaki atkının püskülleri arkadan gelen efektle yavaşça yukarıya süzülür. Önce ayakkabı uçların görünür kameralara. Sonra bağcıkları. Ceketinin cebinden güneş gözlüğünü çıkarır, kravatını düzeltir, kırmızı halıda herkes seni izleyerek lüks otele girersin.

Bu benim gibi devlet memuru maaşından alan biri için fazla süper kahraman izlemiş, çocuk hayaliydi.

Yine ve en baştan umut bütün gücünü toplayıp bütün banklara baktı. Olması gerektiği gibi dedi, yok. Kendini yerlere atarak umudun ağıdını yaktı. Kalktı sonra, biraz denize baktı, insanların gülüşleri zoruna gitti. Özellikle yakınlarından gelen ses. Bu ses farklıydı. Burnuna ayı girmiş gibi gülen bir insan. Gözleri sinyalini verdi ve döndüler sesin geldiği yöne. Farklı. Oydu. Umutla koşarak sarıldılar...

...

İzninizle, ölüyorum...

Bu anıları andığım an ölüyorum. Mızrağın ucundaki başımla evimi selamlıyorum. Artık insanlarla konuşurken gözlerine bakamıyorum. Beynimin içinde dönen tik takların yankısı başımı döndürüyor. Sahte gülümsemelerim bedenimi sarıyor. Kendime yeniliyorum. Zor oluyor. Biraz daha ölüyorum. Kırılıyor hevesim. Alışamıyorum. Bir tokat gibi çarpıyor düşüncelerim zihnime, yoruluyorum.Bambaşka satırları sonu kötü olacak diye yırtıyorum. Parça parça tamamlanıyorum, zehrim yok. Her yere ve her şeye üzgünüm. Kendime. Anneme. Arılara. Kırılan saatime... Darda kalıyor avuçlarım ve kimse gelmiyor. Ne kadar daha olgunlaşacağım merak konusu. Beklemiyorum artık, beklemek acı. Bekleteni her an görmek daha acı. 

İzninizle!

Ölüyorum...

Varlığını unuttuğum acılarım beni sık sık yoklardı. Her zamanki gibi.

Sabah kalkarak bunları düşünmem fazladan yorgunluk yüklemişti üzerime. Bugün evimi toplamayı kafama yazdım. Önce telefonumu bulursam iyi olacaktı. Firmayla görüşmem gerekiyordu. Kaldığım yerden devam etmeliydim. Gerekli konuşmamı bitirdikten sonra buzdolabını yokladım. Kahvaltı yapmayı sevmezdim. Özellikle erken kalktığım vakitlerde, projeler hazırlarken. Isıtıcıya su koyup, ısınmasını bekledim. Ardından termoslarımdan birini seçerek çayımı hazırladım. Çayımı hiçbir zaman açık veya diğer insanlara göre 'normal' içemezdim. Kapalı. Koyu . Masamın başına geçtim. Yatakta okurken uyuyakaldığım dergiyi aldım ve teknolojinin bizi nasıl çevirdiğine tekrar baktım. Bakalım bir kez daha benim ellerim, zihnim teknoloji çevirebilecek miydi...

Yatağımı toplayamazdım. Senelerdir çözememiştim bu sıkıntıyı. 28 yıllık hayatımda yatağımı hiç kimse düzenli görmedi. Çocukken de masada değil hep yatakta çalıştığım için orayı da eleyelim. Yastığımın altında,bazanın altında veya duvarla yatak arasındaki o boşlukta kitaplarımı görebilirdiniz. Onlarla yaşamayı seviyordum. Tek açıklaması bu. Ev temizlemek tanımıysa iki haftada gelen bir bayan vardı. O her şeyi yapar, sadece odama dokunmazdı. Odama kimse giremezdi hatta. Bana sadece odam kalıyordu. O da böyleydi...

Veda TahtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin