Veda Tahtı 5. Susuz Bağırış

74 10 12
                                    

" İnsanın nesli tükeniyor."


Fısıltılar çaresiz,örtüyor gözlerimi tuzu. Sorular mabedinin baş köşesinde bekliyor. Gece bile siniyor ve yüzeye çıkıyor ruhsuz beden. Türlü oyunları sahne alan hayata kısa bir göz kapayış sunuluyor. Kalabalık zihin müşaade altında. Yağıyor derinlerden gelenler. Bir köşede bekliyor.

Bekliyor.

Genzimi yakan son kokunun su olmasını istesem de burnumu tahriş eden koku, o değildi. Fukaralığım bir kez daha dibe vurmuştu. Önce bir hastanede gözlerimi açmış, ardından zorla aileme haber verilmemesini istemiş ve taburcuydum. Elinden tutamamanın hüznü şuracığımdaydı. Bedenimin gözlerimden değil ruhumdan yuvarlanışı gerçekleşmemişti. Yolculuk hala var,metrobüs bekleniyor...

Kaldırım taşlarının tam içlerine basarak gidiyordum. Bu şekillere henüz bir isim yakıştıramamıştım. Gökyüzüyle harmanlanan güneş ışıkları kaldırım taşlarına gölge düşürmüş,vakit Güneş'in dinlenme vaktiydi. Döktüğü ışıklar bir bütün olup Ay ismini alarak belirginleşecekti birazdan.
Hava soğuk. Salıverecek birazdan bulutlar damlaları. Montumun ceplerine ellerimi biraz daha sokuyor, şapkanın inatla başımın üzerinde durmasını sağlamaya çalışıyorum. Sitenin kapısından giriyor ve evime geliyorum. Bloğu buluyor ve 22 kat çıkıyorum merdivenlerden. Kapımın yan tarafındaki ayakkabılığın üzerinde bir mektup! Başlıyoruz,yolculuk var...

...

Leyla'ya,

Yine boş bir umut size yazıyor. Paramparça olmuş ancak kabuk tutmamış bir yara daha aldınız görünüşünüze göre. Geçen günlerde bir bayanı yaşamaya mecbur bıraktım izinsiz. Bana göre izniniz vardı Bayan, çünkü siz sevgiyi yüz üstü bırakmazsınız. Siz sevginin anlamını bilirsiniz,sevdiğinizin yokluğunu bilirsiniz...
Artık cevap almamam çok dokunmuyor. Yine her gün akşam saatleri bank bank geziyorum ancak en kötüsünü düşünebiliyorum artık. Eğer "yok" olsaydınız bayan...geçemezdiniz içimden. Geçemezdiniz. Kabuk tutmayan yaranız bana geçer ve ben yine sizin için her akşam sahile gider,her gün kanardım. Bunu herkesten çok daha iyi bilirsiniz Bayan! Ölmenin kolay olduğunu, acıyla yaşamanın çok daha zor olduğunu da bilirsiniz. Etinizin her gün koparılıp,kapı önünde zile bakarak kendinizle verdiğiniz mücadeleyi bilirsiniz. Her acı çektiğinizde gülmeyiyse... bunu sadece ve sadece siz bilirsiniz. Hiçkimse,sadece siz...

Affedin beni Bayan,bu aralar çirkin ve hüzünlüyüm yine. Hüzün çirkin yapmıyor,yapım gereği. Ahşap yemek masasıyla yine sizi çekiştiriyoruz. İşin garibi ikimizde susarak çekiştiriyoruz seni. Ben ona, o bana, biz sana... Bir karara varamıyoruz, o kadar saat içerisinde. Bazen nefes almayı unutuyor,bazense göz kapaklarımızı hareket ettirmiyoruz. Ağlamamız bundan...

Birikiyor.

Masa da biriktiriyor.

Birikiyoruz.

Sonra o kadar çok birikiyor ki konuşmak yetmiyor. Bu, görünüşte duru,içte feryat figan! Söylemekler yetmiyor. Söyleyemediklerim beynimi şişiriyor ve yutkunmak sadece cümlemde kalıyor. Cümlem ise ruhumda yok olmuyor.Söyleyemediklerim beynimi şişiriyor ve yutkunmak sadece cümlemde kalıyor. Cümlem ise ruhumda yok olmuyor. Gücü yok silinmeye bir kurşun kalem ucundaki,karalayan silgide. Kalemi tutarken eli titriyor ve hayatı kayıyor bir silginin pençesinde. Kara ve kayan. Şişlenmiş bir hayat bırakıyor geriye. Çokça yara,azıcık bere. Kurşun kalemin tekrar yazması teklif dahi edilmiyor. İstediğimden değil, hissedilmek iyi bir durum. Maceramız burada bitmiyor, her durakta aynı durum var. Mekan değişiyor,zaman geçiyor, başıboş zihin yerli yerinde. Bir tutam düşünce gözümün önüne geliyor ancak aşina olduğum bu durum rahatsız etmiyor...

...

Cesetten farkı olmayan ruhum silkelenmiş ve ziyaretteydi. Koyabildiği kadar çiçek koydu mezarlara. Çok sık geliyordu. Bende geliyordum. Geliyor ve kabuğundan çıkıp bağıra bağıra ağlamasına şahitlik ediyorum. Her seferinde böyle oluyordu. Yanına gidemiyor sadece yasını çekiyordum sineme.

Toprak sancılı bugün, onun gözyaşlarıyla. Öyle bir durumdaki ruhu yanında onunla birlikte ağlıyor. Ve sonra derinlerden gelen bir ses. Hecelerce dolaşan bir tını,plağın avuçlarından gelen. Avucunda izi olmayan parmak boğumlarından dökülen kalem. Yolculuk var. Heyhat...

...

"Dede..."

Dilim falez.

"Kelimelerimin gücü yetseydi bende tarif edebilirdim dilimi. Ağırlığını taşıyabilseydi kelimelerim yolunda köleydi acılar. Yutabilseydi yangınımı odundu bedenim."

Sesini özledim. Çokça bekledim.

Hıçkırıklarım firar etmek isterken arkamı döndüm ve ayağa kalktım. Yanında ağlayamazdım,üzülürdü...

Ayaklarım sürekli dolanıyor. Sürekli bir yerlere çarpıyorum. En uca gidiyor ve bir mezar taşına sığınıp diz çöküyorum. Ağlıyorum... Kimseye göstermeden, çünkü ben her zaman, yalnız ağlarım. İçimle.

...

"Peçete?"

Kafasını kollarıyla yaptığı şaheseri yuvasından aniden çıkarıyor.

Normal abi. Sen sakin ol.

Hafifçe oturduğu yerde hareket ediyor ve kısık bir ses.

"Kimsiniz?"

"Herkesli,"

Boğazını temizledi.

"Bazı insanlar sevilmeyi hak etmez bayım. Bunu yaratıcıya yükleyenlerin ise aklı yoktur. Katıksız acı vardır içlerinde,kendilerinden dahi fazla olan. Ruhlarıyla cebelleşirler, bir keman sesine dahi tahammülleri yoktur bazen. Kırmızı pastel boya damarlarına sızmış, yaşadıkça sızmıştır ellerinden kanlı pıhtılar. Onların sınırları yoktur, onlar kahramanlarıdır her şeyiyle güzel hayal edilen dünyanızın. Sahi sizin güzel tanımınız ne? Sizlerin payına düşen tüm acıları alır ve terkederler sevdiklerini. Terkedilmenin acısını çok iyi bilirler bayım. Yanlış anlamasın insanlar bayım, bu sizlere yapılan bir ceza değildir,onların görevleri budur. Toplayıp,sizleri sizlerle baş başa bırakırlar. Sizler cinslerinizle anlaşabilirsiniz Bayım, biz anlaşamıyoruz. Bizim ruhumuz yok. Bizler bir cesedin parmak boğumlarının morundan yaşıyoruz hayatı. Siz ölme vaktini bekleyen, her yaş gününde ölüme yakınlaştığını kutlayan insan. Fark burada bayım. Biz sevemeyiz, tek hakkımız vardır sevmek için. Dışına çıkamayız, evet kulağa çok ütopik geliyor değil mi? Biz yapamayız Bayım, sevgimizi birine verdiğimizde tekrar oluşmaz kalbimizde bir sevgi tomurcuğu. Köklerinden koparılır. Sizin gibi bizim poşetten uçurtmalarımız yoktur Bayım, bizim uçurtmadan poşetlerimiz vardır. O poşetleri evlerinize gönderir, bir çocuğun gözlerindeki ışıltı oluruz. Kırılan hevesleri derimizle tutturur, zamanı geldiğinde sizlere sunarız. Evet Bayım, sizin mucize sandığınız bu güzel benzetmelere bizler yardım ederiz. Unutmayın Bayım, insan her zaman törpüler. Ya yazarak ya çizerek ya karalayarak ya arılara bakarak. Ya'ları her insanda bir kez daha yazabiliriz. Bizler mi? Bizler,
Vazgeçer.

Vazcayar.

Vazgeçiverir."

Ayağa kalktı.

"Yarın sahildeyim bayım. Cevabınızı vereceğim."

Uzaklaştı...

Veda TahtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin