Erhan duraksadı.
Aklına geleni söylemeliydi "Abi babası polise şikayette bulunmamış arkadaşları da İngiltere'ye döndüğünü sanıyor. Türkiye'den onun adına çıkış yaparak İtalya'da olduğunu gösterirsek yasal olacaktır." bu fikir genç adamın aklına yatmıştı. Hem böylelikle kıza bir çözüm bulana kadar vakit kazanırlardı. Kafasını sallayarak " İş sende. Her şeyi hazırla kusursuz olsun. İtalya'da ki evede bir oda hazırlat kız için eksiksiz bir şekilde bir kaç güne oraya geçeceğiz." dedi ve odadan çıktı.
Kızın odasına girdiğinde duyduğu cümle üzerine "Evet. CEHENNEME DÜŞMÜŞ KANATSIZ MELEK." diyerek son noktayı koydu.
Melek korkudan ne yapacağını şaşırınca araya Barış girdi "Hadi salona geçelim, senin için orada yatak hazırlattım" buna sevinmesi gerekir gibi söylemişti ama genç kızın ne sevinecek hali vardı ne de psikolojisi buna müsaitti. Kafasını sallamakla yetinen Melek yavaşça ayağa kalktı. Baş ağrısı giderek artarken dengede durması zordu. Savaş hızlı hareket ederek kızı kucakladı. Salondaki koltuğa yatırdığında Melek çok rahatlamıştı. Azrailinin kucağında olmak ona pek iyi gelmemişti.
Ortamda kasvetli havaya eşlik eden sessizlik kızı iyice ürkütüyordu. Eliyle başında ki sargıyı yokladı. Ensesinden yayılan acı çok fazlaydı. Yüzünü buruşturdu. Korkarak "Bana ne oldu" diye sorduğunda sesi kısık ve titremişti. Savaş ve Barış suçluluk duygusuyla iyice yanarken kendilerine küfür ediyorlardı.
Barış kardeşinin işlerine pek karışmaz, Türkiye'de özel bir hastanede kadın hastalıkları ve doğum uzmanıydı . İşler karışınca duruma müdahale etmek için ikizinin yardımına koşardı.
Savaş ise ünlü bir tekstil firmasının tek sahibiydi. Paravan olarak kullandığı bu mesleğin yanı sıra yeraltınında bilinen isimlerindendi. Kimsenin alanına girmez, kendi düzenini oturtturmuş bir uyuşturucu kaçakçısıydı. El altından yürüttüğü bir çok iş vardı. Annesinin mesleğini devam ettiriyordu.
Babaları batmak üzere olan bir fabrikanın başındayken annesiyle tanışmış ve kısa süre sonra abileri Mete dünyaya gelmiş. On senenin ardından dünyaya gelen ikizler annelerinin yolunu takip ederken abileri Mete polis olmayı seçmiş. Mutlu bir yuvası varken çatışmanın ortasında kalarak vefat edince anneleri bu acıya daha fazla katlanamayarak intihar etmiş. Yıllar sonra Mete'nin eşi Handan kansere yenik düşünce ortada kalan oğulları Koray'a amcaları sahip çıktı. 20 yaşında ki serseri genç her şeyden habersiz Kocaeli'de dedesiyle birlikte yaşıyor.
****Melek'Ten****
Soruma cevap vermelerini bekliyordum. Hayal gibi bir iki şey hatırlıyorum. Yanağıma yediğim takatı ve sonrası karanlık bir kuyu gibiydi. Barış boğazını temizleyip "Ufak bir kaza geçirmişsin. Merdivenlerden düşmüşsün. Pek bir şey yok bir iki dikiş attım. Sen yine de bu gece uyumuyorsun" dediğine karşılık kafamı sallamakla yetindim. Midem bulanıyordu. Acıkmıştım ama söyleyemiyordum. Aradan geçen yarım saat sessizliğin ardından iyice uyku bastırmıştı. Gözlerim yavaşça kapanırken kafam yastığa düştü.
Savaş'ın beni dürtmesiyle mırıldandım. "Uyumak yok küçük hanım. Yemek yiyeceğiz daha" son söylediği şeyle gözümü birden açıp "Ağır ağabey kılıklı mafya bozuntusu ne dedi? Yemek mi dedi? Lütfen öyle demiş ol" dilin kemiği yok ki susayım. Az önce utanan ben şimdi hiç çekinmeden adama hakaret ediyorum. Bu cesaretin sonu hiç iyi olacak gibi durmuyor. Bana kızmasını beklerken kahkaha atmaya başladılar. Utanmam gerek değil mi ama hayır utanmadım "Ama ben acıktığımdan dolayı böyle tepki verdim yoksa iyi kızım. Hiç ağır ağabey kılıklı, mafya bozuntusu falan der miyim " sırnaşık gülümsememi takınırken.
Barış'ın yardımıyla masaya oturduğumda önüme konan tabaktaki ıspanakla yüzüm asıldı "Tamam bir patates kızartması beklemiyordum ama bu kadarı çok acımasız değil mi" diye sordum. Savaş kaşlarını çatarak "Bana bir daha lakap takmayacağına söz verirsen patates kızartması yiyebilirsin" bu sözlerinin ardından gözlerimden kalp çıktığına yemin edebilirim. Halsizliğimi üzerimden atıp cıvıl cıvıl bir sesle "Tamam ama o zaman ne diyeceğim" biraz düşünür gibi yapıp "Efendim mi desen yoksa sahip mi karar veremedim" bu sözlerin arsından veyaz olan temimin iyice beyazladığına yemin edebilirim.
İki kardeş kahkaha attıktan sonra aynı anda abi desen yeterli dediler. Azrailime abi demek biraz fazla ürkünç olacak. Buna eminim.
Patates kızartması önüme konulduğunda sevinçle saldırdım. Bu pek uzun sürmedi. Elimdeki çatalı tabağın kenarına bıraktığımda ağlamak üzereydim. Sanki idam mahkumunun son yemeği gibiydi. Daha ne kadar befes alacağımı bilmiyordum. Ağlamaklı sesimle "Bana ne yapacaksınız" soruma cevap vermediler. İkiside yemek yemeyi bırakıp bana döndü. Ölüm emri verilen bir suçlu gibiydim şu an. Korkum hat safhadaydı. Elimde ki alyansla oynamaya başladığımda ağlamaya başlamıştım.
Azrail sert bir sesle konuşmaya başladı "Buradan İtalya'ya gideceğiz. Orada bir süre kalıp sonra nereye gideceğine karar vereceğiz" ağlamamı durdyrmaya çalışarak "Ben okuluma gitmek istiyorum. Kazandığım üniversiteme devam etmek istiyorum. Ne İtalya ne de başka bir ülke Türkiye'ye götürün beni" hızla ayağa kalktığımda başıö dönmüştü. Sandalyeye geri otururken yaptığım çıkışın mantıksız olduğunun farkındayım. İki taraftanda ses gelmedi. Savaş burnundan ateş püskürtürken Barış'ın ne düşündüğü belirsizdi.
Savaş "Erhan! Hazırlanın sabah İtalya'ya gidiyoruz" diye kükredi. Ben o anda artık bir şansım olmadığını anlamıştım. Yavaşça yerimden kalktım. Koltuğa uzanıp televizyonu açtım. Mademki artık ne olacağı meçhul bende zevk almaya bakarım.
ÖNEMLİ
BİLDİĞİNİZ ÜZERE 1 YILDIR YENİ BÖLÜM YOKTU. BUNUN SEBEBİ YAŞADIĞIM BİR TAKIM SORUNLAR. BENİM ZÜPPE PATRONUM ADLI ROMANIMIN SON BÖLÜMÜNDE BUNUN HAKKINDA AÇIKLAMA YAPTIM. EĞER DESTEKLER VE DEVAM ETMEMİ İSTERSENİZ YORUMLARINIZI BEĞENİLERİNİZİ BENDEN ESİRGEMEYİN. 😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEME DÜŞMÜŞ KANATSIZ MELEK
Novela JuvenilZorlu bir hayat geçirdiğimi sanıyordum, yanılmışım! Asıl zor olan kısmı şimdi başlıyor. Artık amacım hayallerimi gerçekleştirmek değil sadece nefes almak...