BÖLÜM3:Leke

285 25 11
                                    

Şimdi ne yapacaklarını düşünüyordu. İçinden kendine binlerce küfür ederken o adamlara yapacağı işkenceleri düşünüyordu. Çok yorulmuştu. Bir an aklına kızın şu an ne hissettiğini düşündü. Kızın suçsuz olduğu açıktı ve esir tutuluyordu. Bodrumun bir bayan için hiç uygun olmadığını anımsadı yerinden kalkıp mutfağa gitti. Bodruma inen merdivenler mutfaktaydı. Aslında kilerin yanındaki odaydı bodrum.

Savaş önce bir bardak su içti sonra Erhan’a “Yemek masasına bir tabak fazla koy” dedi ve aşağıya indi. Kilerin ışıkları yanıyordu. Bodrumun kapısına gelince kapıyı açtı ve içeri girdi. Çok geçmeden gördüğü şeyle donakaldı.

Kileri zar zor aydınlatan cılız ışık Savaş’ın izin verdiği kadar açık olan bodrum kapısından içeriye süzülüyordu. Işığın aydınlattığı yerlerde kan izleri vardı. Savaş elini bodrumun ışıklarını açmak için anahtara uzattı. Anahtarı aşağıya indirince odaya göz attı. Kan izlerine bakarak kapının arkasına hemen baktı. Gördüğü manzara hiç de iç açıcı değildi. Kız dizlerini kendine çekip yere oturmuş ve kafasını dizlerine gömmüştü. Cübbesi ve giydiği beyaz elbise kanla kırmızıya boyanmıştı.

Kız ürkekçe gelen kişiyi görmek için kafasını adeta deve kuşu gibi gömmüş olduğu dizlerinden kaldırdı. Gelen kişinin Savaş olduğunu görünce korkusu ikiye katlanmıştı. Kendisinin suçu olmamasına rağmen burada tutulması hele de darp edilmesi sonrasında ölüme ne kadar da yakın olduğunu anlatır gibiydi. O ağır ağabey kılıklı adamın yardımcılarından olan adam kız düştüğü için ona tokat atmış ve yetmez gibide odaya resmen fırlattığında kafasını çarpmıştı. Şimdi karşısında duran Sicilya kökenli ağır ağabey kılıklı adam vardı ve gelecek olan darbeden korkuyordu.

Genç adam kızın titreyen bedenini görünce korktuğunu anladı. Bir adım ondan uzaklaşıp tek dizi yere değecek şekilde eğildi “Korkuyor musun” diye sordu. Kız biraz daha duvara sinip kafasını olumlu anlamda salladı. Genç adam kafasını yere eğip kendisine bir kez daha küfrettiğinde kızın titremesinden ziyade sesli nefes alış verişlerine takılmıştı. Kıza bakışlarını çevirdiğinde kız hiçte iyi durmuyordu. Yüzü o kadar solmuştu ki kırmızı saçlarının yarısını örttüğü yüzüyle vampirleri andırıyordu. Savaş dizini yerden kaldırdığında kızın zaten yarı kapalı gözleri tamamen kapanmıştı. Melek yere düşmek üzereyken Savaş son anda yetişti.

Kızı kucaklayıp oradan çıkarırken kıza baktı. Kızın yüzündeki saçlar geriye düşünce ortaya çıkan yüzünde kocaman bir elin beş parmağının da izi vardı ve boynunun altından geçirdiği kolu ıslanmıştı. O korkuyla Savaş hızını artırıp hemen salona geçti. Arkasından gelen adamını azarlarken çoktan kızı koltuğa yatırmıştı.

Sesleri duyan Barış odasından bir ok gibi fırlayıp salona geçtiğinde kardeşinin kanlar içindeki kıyafetine kaydı gözü oradan da koltuktaki kıza. Savaş Erhan’ı azarlarken kıza doğru koşturdu Barış. Kızın kanayan başına boynunda duran havluyla tampon yaparken “Savaş! Erhan! Kesin artık bana hemen odamdaki çantamı getirin. Çok kan kaybetmiş çantasına bakın. Nüfuz cüzdanı oradadır” dediğinde Erhan çoktan adamın odasına koşmuştu. Savaş ise adamlarının birine emir yağdırıp kızın çantasını istemişti. Barış hiç bu kadar uzun konuşmazdı ama konuştuğunda da bir sebebi olurdu.

Savaş gelen çantayı sehpanın üzerine boşaltı. Kızın cüzdanını bulunca hemen çekip aldı. Nüfuz cüzdanının arkasını çevirip kan grubunun yazdığı yere bakıyorken “B rh+” dedi. Kendi ve kardeşininki 0 rh-‘di. Erhan çantayı Barışa uzattı ve Savaş’a döndü. Genç adam “Erhan tüm adamlara sor kan gruplarını, B rh+ olanlarını hemen getir” Savaş’ın kati emri sayesinde Erhan tabanları yağlamıştı.

Barış gelen çantasını zaman kaybetmeden açtı ve içinden dikiş malzemelerini çıkardı. Kızı yüz üstü çevirip saçlarının arasındaki kesiğe baktı. Saçları yüzünden yarayı tam olarak göremiyordu. Savaş’a hitaben “Hemen odama git ve saç tıraş makinemi getir. 2. Çekmecede” Barış resmen gürlemişti. Daha doktor olalı 7 sene anca olmuştu. 32 yaşında olmasına rağmen gördüğü onca vaka vardı ama bu kız kadar hiç biri için endişelenmemişti. Kardeşi elinde tıraş makinesiyle gelince elindeki makineyi hemen kaptı. Kızın sol tarafında kalan yarayı gazlı bezle temizleyip saçlarını ayırdı. Yaklaşık saçının 3’te biri kadarını parmaklarına dolayıp makineyi çalıştırdı. Elinde kalan saçları yere attı. Gazlı bezle tekrar yarayı temizleyip deriye iğne yaptı. İğneyi dezenfekte edip kızın başını sanki kumaş dikiyormuş gibi dikti. Tam 14 tane dikiş atmıştı. Kızın kafasını sargı beziyle sarıp sağ tarafa çevirdi.

Bakışlarını kızdan ayırıp ikizine çevirdiğinde tekli koltuğa oturup dirseklerini dizine dayamış ve çizgili kahverengi takım elbisesinde ki kanlara bakıyordu. Kendiside biliyordu ki ikizi asla kandan etkilenmezdi ama bu kan daha öncekiler gibi değildi. Bu kan masum bir kızın kanıydı ki şimdi kız için endişeleniyordu.

Erhan salona girdiğinde Savaş ve Barış aynı anda “Buldun mu” demişti adam ise olumlu anlamda kafasını sallamıştı. Barış “Hemen getir kız çok kan kaybetmiş” dediğinde Erhan rahatsızca homurdanıp “Kanı bulduk ama adamlarımızdan biri değil. Şu getirdiğimiz adam Cenk’in kanı uyuyor” Savaş tereddüt içince ikizine dönüp “Kaç saat dayanabilir. 1 saat falan dayanırsa bulabiliriz” demişti. Barış bu cevaba öfke kusarcasına “Sen delirdin mi? Sence dayanabilir mi? Hemen adamı getirin” diye cevap verdi.

Çok geçmeden Cenk içeri getirilmişti. Barış hiç tereddüt etmeden sağ kolunu alıp dezenfekte etti. İğneyi sokarken “Madde kullanıyor musun?” demişti. Cenk ise kafasını olumsuz anlamda sallamıştı. Aslında kullanıyordu ama bunu onlara söylemeye niyeti yoktu. 2 torba kanını aldıklarında Cenk’i eski yerine götürmüşlerdi. Barış kıza kan naklini yaparken “Umarım bir sorun çıkmaz” diye homurdanmıştı.

Savaş kızı kucaklayıp kendi odasının yanında ki odaya taşıdı. Kapıyı ayağıyla kapatıp kızı yatağa yavaşça yatırdı. Üzerindeki yırtık cüppeyi çıkarıp saçlarını yüzünden çekmişti. Kirli ve kana bulanmış olmasına rağmen bir melek gibiydi. Beyaz tenindeki kızarık ve morlukların sayısı yoktu. Ona bunu yapan adamını bulup üzerinde her türlü işkenceyi denemek istiyordu. Kızın saçlarını okşamayı bırakıp yerdeki cüppeyi alarak odadan çıktı…

******** ******** ******** ******** ******** ******* ******* ******* ******* *******

§MELEK’TEN§

Başımda ki ağrı ile uyanmıştım. Bedenim titriyordu lakin bu üşüdüğümden değil ilacımı almadığımdandı. Kolumu kaldıracak halim bile yoktu. Uyanıktım ama göz kapaklarımı açamıyordum. Yüzümde bir ıslaklık hissettim. Sonra o ıslaklık vücüduma da ulaştı. Son gücümle gözlerimi açtım. Karşımda Barış duruyordu ve elindeki bezle kollarımı siliyordu. Gözlerimi açtığımı görünce “Sonunda uyandın” demişti. İlacımı içmem lazımdı çünkü nefes alamıyordum. O da olayı anlamış olacak ki komodinin üzerinde duran spreyimi ağzıma dayayıp sıkmıştı.

Nefeslerimi daha kolay almaya başlasam da başımda ki ağrının tarifi yoktu. Boğazım kurumuştu “Biraz su alabilir miyim” sesim çatlamıştı. Kafasını olumlu anlamda sallayıp odadan çıktı. Çok geçmeden elinde bir tepsiyle geri dönmüştü. Tepsiyi kucağıma bıraktığında içindeki çorbaya karşı yüzümü buruşturup su bardağına yöneldim. Kolumu zor hareket ettiriyordum. Bardağı tutan elim titriyordu birkaç yudum aldığımda midem bulandı. Öğürdüğümde Barış kusacağımı anlamış olacak ki bana çöp kutusunu uzattı. Uzun süredir yemek yemediğim için fazla bir şey kusamamıştım. Yatağa geri yattığımda etraf kararmış ve sesler bulanıklaşmıştı. Üşüyordum ve soğuk soğuk terliyordum…

CEHENNEME DÜŞMÜŞ KANATSIZ MELEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin