(Medya: Kafası karışmış bir Harry.)
Cuma günlerini bir zamanlar sevdiğimi hatırlıyordum. Ama bu kasabaya geldiğimden, kendi kendime yeni bir hayat kurduğumdan beri pek sevdiğim söylenemezdi. Okul sonrası gitmem gereken bir işin yanında hafta sonumu da çalışarak geçirmek zorundaydım. Çok sosyal biri olduğumdan değildi bu şikayetim tersine dizimi kırarak evimde oturamadığım içindi. Hiçbir sorumluluğum olmadan amaçsızca odamda oturmayı ve duvarları izlemeyi o kadar özlemiştim ki..
Düşüncelerim eskilere kayarken sanki hissetmiş gibi babam aradı. Pek uzun konuşmadık. Nasıl oluğumu, hayatımı idare edip edemediğimi sordu. İdare edemesem bile idare ettiğimi söylerdim ki çok şükür idare edebiliyordum. Ama ona yalnızlığın canımı yaktığını ve onu, evimi çok özlediğimi söyleyemedim yine. Gururuma yediremiyordum bir türlü. Bazen merak ediyordum da bu gururum yüzünden bir daha görebilecek miydim onları?
Annemin beni sevdiğini söyleyen her zamanki gibi babam oldu. Annem telefonu eline alıp bir iki laf etme zahmetine bile girmemişti. Alıştım sanıyordum onun bu tutumuna ama yanıldığımı anladım tekrar.
Görüşmemiz bittiğinde ve telefonu kapadığımda tekrar ne kadar yalnız olduğumu hatırlattım kendime. Kendime acı çektirmekten zevk falan alıyordum herhalde. Uyanır uyanmaz girdiğim depresyon modundan silkinmek imkansızdı ama en azından görmezden gelmeye çalıştım. Carly kısa sürede burada olacaktı, yatakta olması gerekenden fazla oyalanmıştım.
Bugün nedense dünkü gibi Harry'nin beni göreceği telaşıyla özenle giyinmemiştim. Aklımı pek Harry'ye de veremiyordum doğrusu ki bu benim için çok büyük bir şeydi. Alışılmış konseptim olan pantolon ve rastgele seçilmiş bir tişört giydim. Tişört kırışık olsa da ütülemedim. Saçlarımı hızlıca at kuyruğu yapıp çantamı aldım ve mutfağa gittim. Tostum hazır olduğunda dışarıdan duyulan korna sesiyle tostu hemen bir peçeteye sardım ve girişte ayakkabımı giyip evden çıktım.
"Günaydın." Carly'nin neşeli cıvıldamasına kısık bir sesle karşılık verdim. Sonraysa tostuma gömüldüm.
"Uyanmayı falan mı unuttun? Ne bu hal?"
Ona bakıp gözlerimi devirdim. "Yorgunum," diye uydurdum. Oysaki üzgündüm. En iyi arkadaşım bunu anlayamadı ve bana dün Jackson'la gecesinin nasıl geçtiğini öğrenmek istemediğim tüm detayıyla anlattı.
Okula vardığımızda arabadan iner inmez yollarımızı ayırdık. Carly, arkadaşlarının yanına giderken ben direk sınıfıma gitmeyi tercih ettim. Her nedense Carly'nin beni arkadaşlarının yanında istemediği düşüncesi bugün ayrı bir hakimdi aklıma. Belki de şu an olumsuz bir modda olduğum içindi bu düşünce, bilmiyordum.
Dolabımın kapağına yapıştırdığım ders programımdan ilk dersimin Edebiyat olduğunu öğrendikten sonra kitabımı alıp sınıfa yöneldim.
Koridor her zamanki gibi tıklım tıklımdı. Bu okulun koridorlarında yürümek gerçekten çok zordu. Herkes o kadar hareketli, o kadar iç içeydi ki insan illaki biriyle çarpışıyor ya da sürtüşüyordu.
Bir el omzuma atıldığında tam da koridorun sonundaydım. "Günaydın pasaklı."
Kolun ve sesin sahibi Luke'tu. Onun çevremde olduğu her zamanki gibi tedirginlik sardı vücudumu. Bu çocukta ters bir şeyler vardı. "Günaydın."
"Beni etkilemek için böyle takılmana bayılıyorum."
Kaşlarımı çattım. "Neyden bahsediyorsun?"
"Birde kendi şeklinde benimle flörtleşmiyor musun, hasta oluyorum."
Kendimi tutamadım ve güldüm. Söylediği komik gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Claim (Harry Styles Fanfic) / Düzenleniyor
Fanfiction"Sadece arkanı dön ve topu at. Kime gelirse o." "Ya bir erkeğe gelirse?" "O zaman baştan atarsın." "Bu saçmalık." dedim gülerek. "Hadi ama Harry, yoksa korkuyor musun?" "Hayır, sadece.. her neyse. Umarım güzel bir kıza gelir."