(Medya: Utangaç çiftimiz.)
Cuma günü benim için gerçekten çok kötü bir gün olmuştu. Gerek babamın araması gerek Harry'nin tavırları olsun beni oldukça etkilemişti ve tüm gün düşünceli halimle dolaşmıştım ortalıkta. Bir de şansıma kafe Cuma gününün okulun son günü olmasından dolayı oldukça kalabalıktı. Kafamın içindeki seslere dışarıdan gelen sesler de eklenince bir an delireceğimi düşünmüştüm. Ruhsal olarak çökmüş hissediyordum o gün. Tek iyi şey o korkutucu adamı görmemiş olmamdı sanırım. Bu beni biraz da olsa rahatlatmıştı çünkü o gün Harry beni alamayacaktı. O da çalışıyordu ki çalışmasa bile o gün kütüphanede ki davranışından sonra beni alacağını sanmıyordum.
Bugün Pazardı. Aradan iki gün geçmişti ama Harry'nin o günkü tavırları hala aklımın bir köşesinde duruyordu. Babamla yaptığımız konuşmanın üstümde bıraktığı tüm etkilerden sıyrılmama rağmen! Bu durum da aklımı kurcalıyordu. Nasıl oluyordu da Harry beni babamdan daha çok etkileyebiliyordu? Aklım karışıktı ve kırgındım. Kendime bin kere olmamam gerektiğini söylemiştim ama hiçbir etki etmiyordu. Konu Harry olunca düşüncelerimin bana itaat etmediği su götürmez bir gerçekti.
"Takolar hazır!" Mutfaktan gelen sesle hemen kendimi topladım ve tabakları tezgahtan alıp siparişi veren masaya götürdüm. Tezgahın arkasına geri döndüğümde Levi önüme bir tabak tako bıraktı. "Birazdan bayılacak gibi görünüyorsun. Ye de biraz kendine gel."
Gülümseyerek Levi'ya baktım.
"Ama önce aşağıdan bir paket peçete ver."
Başımı sallayarak eğildim ve karmaşanın içinden peçeteleri aradım. Tezgahın altı o kadar tozluydu ki her bir hareketimde toz kalkmakla beraber boğucu bir koku geliyordu burnuma. Sonunda peçeteleri bulunca bir paket alıp burnumu kaşırken ayağa kalktım. Peçeteyi Levi'ya uzatırken arkasında Harry'yi görmemle şaşırdım ve aynı zamanda hapşırdım.
"Harry," Seslenmemle birlikte Levi arkasına döndü. "Harry," diye beni taklit etti o da. İlk bana dönüp göz kırptıktan sonra elini Harry'ye uzatarak selamlaştı. "Nasıl gidiyor dostum?"
"Gayet iyi, işler nasıl?"
"Hala kovulmadım."
Levi kendince bir espri yapıp uzaklaştıktan sonra Harry tam önümdeki sandalyeye oturdu. "Nasılsın?"
Ona cevap vermek nedendir bilinmez beni zorlamıştı. Bir an tedirgin olduğumu hissettim. İlk defa ona karşı böyle farklı bir duygu hissediyordum. "Ah, iyiyim," yutkundum ve kendimi gülümsemeye zorladım. "Sen?"
Başını aşağı yukarı salladı. "İyiyim." Gözlerini kısa bir an benden kaçırsa da gözlerimiz kısa sürede yeniden buluştu.
Yeniden gülümsedim. Gözlerim önümdeki takoya kayınca tabağı Harry'ye doğru ittim. "Şey.. yer misin?"
Gözleri tezgaha düşünce bir an gözleri parladı. "Tako mu? Tabii ki." Hiç vakit kaybetmeden takodan büyü bir ısırık aldı. O kadar büyüktü ki lokmayı alırken ağzının ne kadar geniş olduğunu görmüştüm ve kendimi tutamayıp güldüm.
"Takoyu severim." O büyük ağıza rağmen bir yanağı lokmayla şişmişti.
"Görebiliyorum," dedim gülmemek için kendimi tutarken.
Harry yemeğe tam anlamıyla gömülürken öylece dikildim. Bir şey söylemesini bekledim ama o konuşmayı geç suratıma bile bakmadı. Her bir ısırıktan sonra öylece elindeki takoya bakıyordu. Bir şeyler düşündüğünü anlayabiliyordum ve bir an geçen günkü davranışını açıklayacağını düşündüm ama yanıldım. Sonunda öylece durmanın verdiği rahatsızlıkla masaları temizlemeye karar verdim. Kenardaki bezi alırken Harry'nin gözlerini üzerimde hissedebiliyordum ama ona bakmadım. Ne kadar akıllıcaydı bilmiyordum ama ona kırıldığımı anlasın istedim. Ben ona beni almaya geldiğinde neden soğuk olduğumla ilgi uydurma da olsa bir açıklama yapmıştım bu yüzden bende bir açıklamayı hak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Claim (Harry Styles Fanfic) / Düzenleniyor
Fanfiction"Sadece arkanı dön ve topu at. Kime gelirse o." "Ya bir erkeğe gelirse?" "O zaman baştan atarsın." "Bu saçmalık." dedim gülerek. "Hadi ama Harry, yoksa korkuyor musun?" "Hayır, sadece.. her neyse. Umarım güzel bir kıza gelir."