1

210 18 0
                                    


16,425. gün...

Aile yaşantısı mı, bizi zorluklara itendir yoksa hayat mı? Aile yaşantısının beni bazı şeylere ittiği daha doğrudur. Ben sadece kendi vizyonumu yakalamak istiyorum. Ben babam gibi değilim veya annem, ablam...
Gerçeklik nedir? Gözlerimizle gördüğümüz mü? Veya bütün damarlarımızda hissettiğimiz mi?
Herkes size gerizekalısın, başarısızsın veya sen bunu başaramazsın diyebilir. Unutma ki onların söyledikleri sizin gerçekliğiniz olmak zorunda değil. Hayalim ne? Kimim ben? Bir şeye karar verirken etrafımızda binlerce evren oluşuyor. Her adımda ve her saniyede... Her birimiz 9 yaşındaki çocuğun hayal ürünüyüz. Yaşamlarımızı başkalarını memnun etmek için yaşamamalıyız.

"Oğlum saat 5'de birileri ile buluşmayacak mıydın?"
Ah unuttum saat 4.55 olmuş. "Bir şey yazıyordum. Çıkıyorum şimdi"
Çantamın içine fotoğraf makine mi koyarak odamdan dışarıya çıktım. Annem ile göz göze geldiğimde, eve erken dön bakışını görmemek için kafamı aşağıya doğru eğdim. Saçımı toparlamak için aynanın karşısına geçtiğimde, her zamanki klasik kıyafetlerim vardı; siyah kot pantolonu ve siyah tişört üzerine giydiğim kırmızı oduncu gömleği... Saçlarım uzun olduğundan dolayı arkadan bağlamam yeterli oluyordu. Buna kısaca tembellik örneği diyebilirsiniz. Ama zevkli ve tek kalemle işi bitirebiliyorsunuz. Aynanın başında çok oyalandım. Yetişemeyeceğim galiba... Hesaplama yapmak gerekirse metro daha hızlı olacaktır. Bütün gücümü ayaklarıma yönlendirerek ilerliyorum. İzmir'in hareketli sokaklarının içinde insanların arasında su gibi akıp geçiyorum. Metroya vardığımda Evka 3 tarafına giden trene son anda yetiştim. Bir yere oturup derin bir nefes alarak dinlenmeye başladım ki zaman sanki bana karşı akıyordu. Çankaya'ya varmıştım. Kapı açıldığında dışarıya kendimi atıp, sahil kenarında ki starbucks'a doğru seri adımlarla ilerledim. Tamı tamına 23 dakika 34 saniye gecikmiştim. 33,32,31... Kafeye yaklaştığımda yavaşlayarak kalp ritmimi düzenlemeye çalıştım ve pencereden içeriyi süzdüm. Evet oradaydı! Hala orada... İçeriden bir koyu filtresiz kahve alarak çaprazında ki koltuğa oturdum ve çantamdan kitabımı çıkartıp suratımı gizledim. Her zaman ki gibiydi. Sınırı olmayan bir güzellikte, huzurlu görünen ama gerisinde bütün tutkularını hayal edebileceğiniz kahverengi gözleri vardı. İnce, birbirine sımsıkı bastırılmış dudakları, ancak isterse açığa vuruyordu sırrını. Birden gözlerini bana çevirdi. Dondum. Bir dakika boyunca birbirimize baktık, onun bakışları hem buyurgan hem soru sorar gibiydi, öylesine soğuk ve sert bir acımasızlık taşıyordu ki dayanmayıp gözlerimi yana çevirdim.

Gerçeklik PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin