Medya: Sevda "Annem Gibi"
Aradan 4 yıl geçmişti. Artık liseye gidiyordu. Büyümüştü zümrüt gözlü ...
Tek başına yemek yapmayı, çamaşır yıkamayı öğrenmişti iyice. Evi rahatça çekip çeviriyordu. Evleri çok da büyük sayılmazdı. Babasının odası, kendi odası ve oturma odası vardı. Dersleri çok iyiydi. Akıllı kızdı Lidya. Hedefleri vardı. Okulunu bitirip üniversiteye gidecekti. Mimar olacaktı.
Şuan lise 3. Sınıftaydı. Ev işleri ve okuldan kalan zamanlarda mümkün olduğunca ders çalışıyordu. Hayatını ancak bu şekilde kurtarabilirdi. Güzeldi Lidya. Uzun boylu, alımlıydı. Hayatına kimseyi almamıştı. Okulda peşinden koşan çok genç vardı. Hiç bir zaman oralı olmadı zümrüt gözlü. Hayat mücadelesinden aklına bile gelmiyordu ki.
Bir yandan aklı annesindeydi. Saftı Lidya. Annesine olan sevgisini yenemiyordu bir türlü. Geceleri hâlâ onun için gözyaşı döküyordu.
Babası oradan buradan bulduğu kadarıyla para bırakıyordu evin girişindeki portmantonun üzerine. Asıl anlamadığı onun pişirdiği yemeği bile yememesiydi. Yine de kızmıyordu. Maddi olanak sağlayamadığı için yüzüne bakamadığını düşünüyordu.
Bir akşam yine her zamanki gibi yemek yaptı. Sofrayı hazırladı. Evde ekmeğin olmadığını fark edip yakındaki mahalle bakkalına gitmek için evden çıktı. Ekmeği aldı ve eve dönerken bir anda şok yaşadı.
Gözlerine inanamıyordu. 4 yıldır gözünde sevgi kırıntısı bile görmediği babasının, bir kadına sevgiyle bakıp evlerine yakın bir mesafede, dudağına bir öpücük kondurduğunu gördü. Görünmemeye özen göstererek izledi babasını. İlk kez başka biriyle görüyordu. Annesinden başka bir kadını öpüyordu. Hem de mahallelerinde!
Asıl inanamadığı babasının ağzından çıkan cümlelerdi. "Başımdaki belayı gönderdikten sonra ancak mutlu olabiliriz. Biraz daha sabret sevgilim" .
Lidya bir an sarsıldı. Başı dönmeye başladı. Başımdaki bela! " Yani ben belaydım öyle mi?" Diye geçirdi içinden. Nasıl olurdu? Babasıydı onun. Tutunacak tek dalıydı...
Eve girdi kimseye görünmeden. Ne yapacağını bilmiyordu. Mutfağa girip elindeki ekmeği masaya bıraktı. Tepkisizdi. Babası eve girdi. Lidya hiçbir şey duymamışçasına sofrayı öylece bırakmış, kabanını alıp çıkmıştı. Elinde bir kutu vardı Lidya'nın. Sanki tek varlığıydı. Öylece çıkmıştı da nereye gidecekti? Duyduklarından sonra o eve tekrar gitmek istemiyordu. Gururluydu... Melise gitse, ne zamana kadar kalabilirdi ki orada?
Annesine gitmeye kadar verdi. Zaten evi biliyordu bulmak kolay olacaktı. Eski kabanının cebinde ekmek aldıktan sonra artan paradan başka bir şey yoktu. Mecburdu, baska şansi yoktu. Birkaç saatten sonra annesinin evine ulaştı.
Babası ilk başlarda Lidya'nın evde olmadığını fark etmedi. Bir süre geçen sessizlikten sonra gözü portmantoya takıldı. Kabanı yoktu Lidya'nın. Bu saatte nereye gidebilirdi? Aniden ayağa fırlayıp Lidya'nın yatağının altına baktı. Kutu yerinde yoktu. Üzülmemişti babası ama sevinmemişti de. Gitmesini istese de alışmıştı ona. Annesinden ve en yakın arkadaşı olan Melis'ten başka bir yere gitmeyeceğini biliyordu o yüzden içi rahattı.
Tepkisizliği devam ediyordu Zümrüt gözlü güzelin. Yüzünden ne acı ne korku hiçbir şey okunmuyordu. Gittikçe hava kararmaya ve soğumaya başladı. Üstündeki eski ve ince kabanı yeterince ısıtmıyordu. Üşüdüğünü fark etmedi bile, koşmaya devam ediyordu. Bir an durdu, nereye gideceğini düşündü. Zihni bir başka çalışıyordu o anlarda. Sokakları karıştırdı. Biraz düşündükten sonra kendine geldi. Yolu bulup kapıya kadar geldi.
Cesaretini topladı titreyen ellerle kapıyı çaldı. Kalbi minik bir serçe gibi çırpınıyordu.
Kapı açıldı.
Lidya geri adım atıp kapı numarasına baktı . Yanlış olduğunu düşündü ama doğru eve gelmişti. Peki kapıyı açan genç adam kimdi?
"BEYZABEY9797" . Yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDYA ( düzenleniyor)
RomanceAcıların güzelleştirdiği kadın . Tüm sırlara tüm ihanetlere rağmen aşka tutunup hayatta kalmaya çalışan. Aşk; Onun için imkansızı yaşamaktı. Bu imkansızı yaşatacak bir aşkla karşılaşacağını asla bilemezdi... Kalbini kasıp kavuran,tüm ömrünü adayabil...