8.bölüm-( düzenlendi)

65 10 0
                                    


Medya: Piston- tamperaman

Bazı gidişler kaçış, bazı gidişler ise kurtuluştur kimileri için. Benim için ise hangisi olacağını bilmiyordum. Zaman gösterecekti. Fakat dönüşü olmayan gidişlerin sonunun pek de önemi yoktu. Ya herro, ya merro. Ya olacak, ya olacaktı. Tek sermayem aklımdı ve bunu kullanmak için gerekirse gecemi gündüzüme katacaktım.

Yol boyunca bunları düşündüm. Burs alacağım için, biriktirdiğim paralar genel ihtiyaçlarım içindi. Hemen iş bulup, Mert'e de katkıda bulunmalıydım. İhtiyacı yoktu lakin yiyip içip yayılamazdım bu şekilde. Çalışmaya alışık bir bünyeye sahip olduğumdan, okuldan kalan vakitlerde can sıkıntısı yaşamak istemiyordum.

Düşüncelerimle, iç sesimle sohbet ederken arada Mert’i de ihmal etmedim. Gece yolculuğu yapıyorduk. Uykusunun gelmemesi için arada onunla da konuşuyordum. Bu sohbet esnasında bana söylemek istediklerinin de olduğunu fark ettim.
Bana burs verecek olan kişi, bizzat benimle tanışmak istiyormuş. Bunu genelde tüm burs verdiği öğrencilere yaparmış. Benim için bir sakıncası yoktu. En yakın zamanda  bekliyormuş beni. Kendisi bir restoran işletiyormuş. Eve gidip dinlendikten sonraki gün gidelim istersen diye sordu Mert. Elbette neden olmasın diye yanıtladım.

İstanbul tabelasını görmüştüm. Nedendir bilmem, bir rahatlama geldi sol yanıma. Sanki nefes alışlarım düzeldi. Sanki, bu anı bekliyordum. Sanki, peşimden gelen eli kanlı bir katilden kurtulmuştum.
Aslında bir çok şeyden kurtuluşumun ilk dakikasıydı. Beni buraya gelmeye mecbur bırakan insanlardan kurtulmuştum. Beyni ve kalbi kirli bir çok insandan arınmıştım.

Ama...
Onlar benden arınamayacaklardı. Vicdanları, yaptıklarından arınamayacaktı.

Mert’in oturduğu apartmanın önüne yanaşmıştık. Günün ilk ışıkları görünmeye başlamıştı. Bu uzun ve düşünceli yolculuk sona ermişti. Mert arabayı park ederken, ben de Aysel teyze ve Melis e mesaj gönderdim.  Sağ salim geldiğimizin bilgisini verdim. Bagajdan valizlerimizi alıp , sessizce 3. kata  çıktık. Mert cebindeki anahtarı çıkardı, kapıyı açtı. Valizlerimizi hole bıraktık.

Mert elinin alışık olduğu yerdeki ışıkları açtı. Küçük ama şirin olan evi bana gezdirdi. İki oda ve bir salondan oluşuyordu bu minik ev. Çok da ufak olmayan birer mutfak ve banyo da vardı tatbiki. Mert’in kaldığı oda daha genişti. Israrla odasının bana ait olabileceğini söylese de kabul etmedim. Küçük bir oda neyime yetmeyecekti? Tek eksiği gardıroptu.  Onu da en kısa zamanda halledebilirdim.  Hızlıca valizimden pijama çıkarıp, yeni odamda giydim. Hiç vakit kaybetmeden odalarımıza geçip uyuduk.

Gözlerimi açtığımda, saatten zerre haberim yoktu. Oturma odasından hafif duyulan sesler geliyordu. Kim gelmiş olabilirdi ki?

Pijamalarımı çıkarıp, tişört ve kot giydim. Pijamalarla çıkamazdım tanımadığım insanların karşısına. Odamın kapısını açtım. Hemen çaprazdaki oturma odasına doğru yürüdüm. İçeride bir kız ve bir erkek vardı. Mertle sohbet ediyorlardı. Beni görünce ayağa kalktılar.

“Ah canım ya uyandırdık değil mi seni? Nolur kusurumuza bakma. Selda ben. Bu da kuzenim Burak”  Selda elini uzatmak yerine boynuma atıldı. Neydi bu samimiyet?
“Merhaba Selda. Burak merhaba. Lidya ben. Memnun oldum.”
Burak” Biz de memnun olduk Lidya. Mert bizi tanıştırma zahmetinde bulunmadı. Ben Mert’in okuldan arkadaşıyım. Dolayısıyla Selda da arkadaşı oldu. Kuyruğumdur da biraz “
Selda” Hadi ordan sende. Kuyrukmuş.  Beni yanından ayırmayan sen değil mısın? Bak yolarım seni”
Mert” Hayatım sen bakma bu patavatsızlara. Zamanla alışırsın. “
Güldüler. Ben ise şaşkındım. Belli etmedim tabiki. Cana yakınlardı. Tanımadığım insanlarla muhatap olmayı sevmezdim ama odama çekilmek ayıp olacaktı.  Mecburen yanlarında oturdum bir süre. Onlar hasret giderdiler. Balkona çıkıp bir sigara yaktım. Kendimce gelişimi kutladım. Gerindim,  esnedim.  İyiydim.  Heyecanlıydım. 2 gün sonra okula yazılacaktım. Sıkı bir tempo beni bekliyordu.

LİDYA ( düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin