BÖLÜM-6

197 98 3
                                    

Kendime gelip gözlerimi hafifçe araladığımda eve geri dönmüştüm çoktan. Ülgen yanı başımda gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Tedirginliği her halinden belli olan bir tavırla "İyi misin?" diye sordu. İyi miydim? Biraz önce yaşadıklarımı anımsayıp ellerimi, kollarımı, kısacası kendimi şoyle bir yokladım. Hiç birşeyim yoktu.

Kıyafetlerim kan lekesi olmasına rağmen bedenimde en küçük bir iz bile kalmamıştı. Ama nasıl? Diyerek hayretimi sesli birşekilde dile getirdim. Ellerimle dışarıyı göstererek olayın vehametini anlatmaya çalışıyordum. Az önce dışarda, şurda her yanım kan içindeydi, canım yanıyordu, öyleki acıdan yığılıp kalmıştım. Yoksa birkaç gündür bilinçsizce burda mı yatıyorum, hayır hayır birkaç gün yaraların iyileşmesi için yeterli süre değil birkaç ay olmalı!

Şaşkınlığım yüzünde tatlı bir gülümsemeye sebep olmuştu. Eliyle omzumu tutup yatağa tekrar yatırırken "sakin ol, sadece birkaç dakikadır burdasın. Yaralarına gelince evet oda kısa bir süre içinde geçip gitti. Ne yazık ki bu tür vakalara buralarda çok sık rastlanıldığından geliştirilen bir ilaçla yaralar zahmetsizce, kısa sürede tedavi edilebilmekte."

Konuşurken bir yandanda açılan üstümü örtüyordu. "Biraz yat dinlen istersen, biraz kötü bir gün geçirdin." "Aslında" diyerek tekrar doğruldum, "Birkaç acil ihtiyacım var hatta evden de bu yüzden çıkmıştım, hem biraz temiz hava alacak hemde yanına uğrayıp sana birkaç şey soracaktım. Ama yağmura çıktığım an durum ortada işte. Sahi o neydi öyle? En önemli şeyi atlamıştım, böyle olmasının sebebi neydi?"

Gözlerini kaçırarak konuşuyordu, kendini bu olaydan sorumlu hissedip mahçup olduğu belli bir tavırla "Kusura bakma lütfen benim hatam, seni uyarmam gerekirdi ama tamamen unutmuşum. Bir çeşit asit yağmuru diyebiliriz bunun sebebine ama bildiğin dünyadaki asit yağmurlarından belki yüzlerce kat daha güçlü. Seni erken farkettiğim için ikimizde şanslıyız ölebilirdin ve bu benim içinde pek iyi birşey olmazdı, inan bana çok üzgünüm zarar görmeni asla istemezdim,hepsi benim hatam."

"Evet senin hatan!" diyerek çıkıştım. Ne kadar canım yandı haberin var mı senin! Üstelik sen giderken hava bulutlu yağmur yağacağı belliydi ve sen beni hiç uyarmadın, ölebilirdim!" Bu sözlerden sonra daha da mahcup olmuş, yüzü iyice düşmüş, gözlerini yere dikmişti. Bu haliyle suç işleyip öğretmenine mahcup olmuş bir ilkokul çocuğunu andırıyordu.

Sinsice gülümseyip yatağın kenarında duran sağ elini tuttum "Ama aynı zamanda da hayatımı kurtardın, sen yetişmeseydin neler olurdu düşünemiyorum, teşekkür ederim." İçten bir gülümseyen yüzümüde kullanmayı ihmal etmemiştim elbette. Yüzüne anlam veremediğim, acı çeken tuhaf bir ifade takınmıştı. "Hey tamam ama artık üzülme iyi olduğumu söyledim ya!" Elini aceleyle elimden çekmişti. "Afedersin, hemen geliyorum."

Bu ani tepkisinin nedeni anlayamamış öylece arkasından bakakalmıştım. Biraz sonra dikkatimi elime bulaşan kan çekti. Ama bu kan Ülgen'in... Acıyı hissedebiliyor mu? Bana demişti ki... Düşünceler beynimden şimşek hızıyla geçiyordu. Karşıdaki odanın aralanmış kapısından onu görebiliyordum. "Ülgen, sen iyi misin?" diye arkasından seslendim "Elin kanıyor!"

Yanına gitmek için üstümdeki örtüyü kenara çekip ayağa kalkarken dikkatimi sehpanın uzerindeki kendi tasarladığım vazonun yanında duran iki tane şeffaf cam şişe çekti. Parfüm şişesini andıran bu kutuların daha önce burda olmadığına emindim. Dibinde parlak mavi renkli içinde sanki sim parçaları varmış gibi parıldayan az miktarda sıvı kalmıştı. Yürümeye devam ederken Ülgen'e de sormayı ihmal etmemiştim. "Sehpanın üzerindeki duran şişelerde ne?"

Ülgen soruma cevap vermemiş başka birşeyle ilgileniyordu. "Gel yanıma şimdi anlarsın." Yanına geldiğimde mutfak masasını andıran dört tarafı kapalı bir kutunun önünde durmuş, üzerinde bilgisayar monitörünü andıran ekrana birşeyler yazmakla meşkuldü. Yazma işlemi bittiğinde bildirim sesine benzer bir sesle birlikte birde ileti gelmişti. "Bir adet guranitet isteginiz alınmıştır ve tarafınıza gönderilmek üzeri yola çıkmıştır. Sağlık durumunuzda herhangi bir kötü durum meydana gelirse lütfen acil yardım butonuna basınız veya sağlık odalarına başvurunuz. Geçmiş olsun, sağlıklı günler dileriz!"

Ekranda hedefe tahmini varış süresi yazan ve geriye doğru sayan bir sayaç vardı. Farkettirmeden Ülgen'in eline doğru baktım gerçekten kötü görünüyordu. Sanki derisi tamamen yok olmuş ve kemikleri ortaya çıkmıştı. Üstelik kanaması vardı ve durum bileklerine kadar aynıydı. Kısa süre sonra sayaç sıfırlandı ve masanın üstündeki metal plaka yavaşça yama doğru kaymaya başladı. Aşağıdan yukarı doğru çıkan porseleni andıran beyaz bir plaka ve üzerinde de az önce sehpanın üzerinde gördüğüm cam şişenin aynısından vardı.

Ülgen şişeyi alıp kolunu açtı ve sprey başlığına benzeyen aparattan mavi parlak akışkan sıvıyı eline püskürttü. Şaşkınlıkla olan biteni gözlemliyordum. Önce elinin zedelenmiş bağ dokusu kendini tamamlayıp kapanmış ardından yavaşça oluşan deri yaranın kenarlarından başlayarak her yeri kapatmış ve bir süre sonra yara görünümü tamamen kaybolmuştu. "Yağmurdan bende nasibimi almışım." diyerek gülümsedi. "Aslında aceleden elimi unutmuşum demek daha doğru."

Ona bakarken kendi halim bir an gözlerimin önüne gelmişti. Benim yaralarım nasıl görünüyordu kimbilir diyerek hayıflandım. Netice ben Ülgen'den daha fazla yağmura maruz kalmıştım. "Elmacık kemiklerim bile görünmüş belki ne tiksinç!" Yaşadığım şaşkınlığı üzerimden henüz atamamış olsamda şişeyi incelemeyide ihmal etmemiştim. Kokusuz, masmavi hatta laciverte yakın pırıl pırıl parlayan bir maddeydi bu. Ülgen kapıya doğru yürürken açıklamasınada devam ediyordu.

"Teknolojinin her zaman yararları olmayabiliyor malesef. Atmosfere salınan bazı zararlı gazların buna sebep olduğu düşünülüyor. Elbette tek başına bu değil alınan birkaç yanlış önlem toplu hayvan ölümlerine sebep oldu, önüne geçilmeye çalışılırkende diğerlerine zarar verildi. Herkes hayvanların ormanda yaşadığını düşünür ama aslında bu kocaman bir yanılgı. Hayvanlar ormanda yaşamaz Umay, onlar ormanın ta kendisidir. " Bu sırada çoktan diğer odaya geçmiştik. Eliyle bana oturmamı söylerken o da karşıma oturdu. "Sonra hayvanların bir çoğu ölmeye başlayınca ormanlık alanlarda yavaş yavaş zarar görmeye azalmaya başladı derken yülsek kesimlerede sıkça asit yağmurları düşer oldu. Tahribat gücü öylesine güçlüydü ki kalan ağaçlık alanları korumak ne yazık ki mümkün olmadi.

Buralardaki evlerin dış cepheleri yağmurdan etkilenmeyecek şekilde kaplanıp güçlendirilirken tek teselli yalnızca yüksek kesimlere bu tip yağmurların düşmesi oldu. En azından tüm ülkemizde görülmemesi yararımıza. Ayrıca bir şekilde yağmurların işlenip enerjiye dönüştürebilmeside nispeten durumu kurtardığı düşünülebilir. Ormanlık alanlardan boşalan yerlere havada ki solunum için gerekli olan gazların dengelenmesi için büyük makineler yerleştirildi ve zamanla oluşan ruhsuz görünümden kurtulmak için topragın yüzey kısımları yapay agaçlarla kapatıldı. Her ne kadar krizi fırsata dönüştürmüş olsakta doğal hayata büyük bir özlem duymuyor değiliz, en azından kendi adıma özlediğimi söyleyebilirim..."

RUH KAPANI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin