Ağır ağır zihnim umutsuzluk zehriyle uyuşmaya başlarken gözlerim, karanlığa gark olmuş ürkütücü taş koridorda bir iz, yaşamsal bir emare arayışı içindeydi. Ölüp ölmediğimi bile sorgulayamıyordum.
Mantığım çığlıklar atarak burdan uzaklaşabilmek için bedenime yalvarır gibiydi ama nafile. Sanki duvarlar kadar taşlaşmıştı her hücrem, zihnim dışındaki tüm bedenim donup kalmıştı.
Kırılan cesaretim korku tohumlarıyla harmanlanırken bir ışık parlaması oldu, aynı hızla yok olan parıltılar etrafa saçılıp sönerken bedenim kopyalanmış gibi biri çengelde, bilincimin olduğu bense yerdeydim. Zor güç görebildiğim çengeldeki ben önce kum taneciklerine dönüşüp yere akmış sonrasındaysa bilinmezliğe karışmıştı.
Hayret içinde biraz önceki olan bitenleri izlerken kolumdan birinin çekiştirdiğini farkettim. "Umay, iyi misin?" Suyla'nın sesini duyduğuma hiç bu kadar sevindiğim olmamıştı. "Evet teşekkürler, peki sen" dedim nedenini bilmediğim kısık bir sesle. "Çok karanlık, hiç birşey göremiyorum."
Ardından sönen lambalar bir bir tekrar aydınlığa kavuştuğunda bizimle birlikte burda olan herkesin çengellerden kurtulduğunu farkedip gözlerimle Ülgen'i aradım. Suyla büyü becerisini konuşturmuştu anlaşılan.
Yere düşen epeyce yaşlı bir kadını kaldırdıktan sonra yanımıza gelmişti. "İyi misiniz?" diye sordu tedirgin bir sesle, bakışları yüreğimi delip geçmişti. Bir türlü anlayamadığım bu tuhaf histen kurtulmam mı gerek yoksa oluruna bırakmam mı gerek artık kestiremiyor ama yüreğimde büyümekte olan ateşi her saniye hissedebiliyordum. Bir kez daha gözlerine baktım kalabalık grubun tersi yönde ilerlerken. Bu felaket yerde bile birlikte olmamız belkide en büyük şanstı ama kim şeytanıyla aynı dehlize kapanmak isterdi ki.
Aynalı bölüme ulaşmak için o yöne doğru yürümemizin sonuç vermediğini daha önce farketmiştik bu yüzden tersi yönde ilerledik. Nasıl bir akıl tutulması yarattığına bakmadan bir süre sonra aynalı odaya vardığımızda kısa süreli bir rahatlama yaşadım. Taki aynaları görene kadar. Artık normal değil bir garip olmuştu herşey, aynalar eğilip bükülüyor, avını bekleyen bir ağ misali yaklaşanları içine hapsediyordu.
Biz daha plan bile yapma fırsatı bulamadan içine tıkılıp kalmıştık. "Artık sinirlenmeye başlıyorum!" diyerek öfkeyle bağırdı Ülgen. Bu kapana kısılmışlık hissinin canını sıkmaya başladığı aşikardı. "Sakin ol" dedi Suyla telkin edici bir sesle. "Bu yerden çıkmanın bir yolunu mutlaka bulacağız."
Etrafa bakındım bir süre. İnsanı deli edebilecek biçimde bir sadelik hakimdi. Düz beyaz bir alandaydık. Ne bir çıkıntı, tepe nede nerde olabileceğimize dair en küçük bir işaret yoktu. İnsan algısını saf dışı bırakan bu sadelik boğucu bir biçimde karşımızdaydı. Suyla'ya baktım göz ucuyla. Birine kenetlenmiş, gözlerini bile kırpmadan o yöne doğru bakıyordu.
Ülgen'se elleriyle elden ne gelir gibi bir işaret yaptıktan sonra düz beyaz duvara yaslanıp ellerini önünde kavuşturdu. Sakin ol dercesine gözlerimi kırpıştırdım. Bir süre sessizce düşünmek en sağlıklısıydı hepimiz için.
"Düşün, düşün" diyerek söylenirken içimden birden beyaz bir lamba beliriverdi zihnimin odalarında. "Tehia!" dedim umutla. "Tehia bir cin ve üstelik ne zaman ihtiyacım olursa adını söylememin yeterli olacağını söylememiş miydi?"
"Tehia" diyerek söylendim seslice etraftakilerin beni duymasını önemsemeyerek. "Beni duyabiliyor musun?"
Bir kaç saniye sonra beklediğim cevabı almıştım -ki bu birkaç saniye benim için birkaç asır kadar uzun gelmişti. Söylediği ilk şey oraya nasıl gittin demek olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH KAPANI (Tamamlandı)
FantasyEvreni Avcunun İçine Alanlar listesinde yer almaktadır🍁 Ruhu bedeninden ayrılan Umay başıboş bir hayalete dönüşür ve görünenin ardındaki görünmeze serüveni başlar. Zaman kapıları, geçitler, büyücüler, kahinler, cinler ve çok daha fazlasıyla tanışın...