Herşey bitmişti. Amaçlarım, varlığım ve hayallerim; herşey sonsuzluk uçurumunun en tepesinden yuvarlanarak yokoluşa saplanmış ve orda gözden kaybolmuştu. Yaşlı adam hırıltılı ve dolu dolu olmuş gözleri eşliğinde birşeyler mırıldandı ama duyamıyordum. Kolumdan sıkıca tutan asker benzeri genç adamınsa çatlamış dudakları aralanmış, toza bulanmış yüzü anlamını bilmediğim bir ifadeye esir düşmüştü.
Kendimi elinden kurtarmak istediğimde başaramayarak olduğum yere tekrar çakıldım. Nefesim göğsüme ağır darbeler indiriyor, ruhuma aynı anda milyonlarca iğne saplanıyor gibi acı çekiyordum. Ağzımdan akan sıvıyı kazağımın kol yenine silip gözlerimi kapayıp başımı geriye attım. Yaşamaya yetecek kadar bile enerji kalmamıştı hücrelerimde, hepsi ölümü kollarını iki yana açmış bir vaziyette karşılıyorlardı sanki.
Ardından duyduğum tuhaf sesle irkilerek gözlerimi araladım. Su gibi şakıyarak çıkan ses tonuna sahip varlık anlamaz gözlerle bizi süzdükten sonra yüzünü buruşturdu. Yalnızca üç parmağı olan tombul ellerini göğsüme koyup bir süre bekledikten sonra göğsümde bir ışık patlaması olmuş ve çıkan her beyaz ışık hüzmesi dibinde yattığım kitap benzeri devasa objenin içine girerek gözden kaybolmuştu. Bir süre bu durum devam ettikten sonra beynimdeki bulanıklık yavaş yavaş duruldu ve zihnim biraz önce erişimini kapattığı tüm odalara dolarak bilgileri tek tek nöronlarıma geri yükledi.
Bir anlık unutmuşluk, bir anlık hiçlik ve yokoluş... Bu devasa bir sorumluluğu unutarak göğüs kafesimi çatlatıp içime sızmış acının dahada katlanarak dayanılamaz seviyeye ulaşmasına sebep oldu. Ardından yaşadığım bu ağır soykırımın tohumu iki adet gözyaşı buluştu yanaklarımla. "Ruhlar kitabına yaptığınız hakaretin bedeli yaşamlarınızdır biliyorsun değil mi eski dostum?" diyerek Aprah'a bakıyordu bu ilginç yaratık öfke dolu gözlerle. "Ruhlar kitabına saygısızlık yaptınız!"
"Nedenini biliyorsun Nikai" dedi Aprah mahcup ses tonuyla çaktırmadan hafif yana dönüp gözlerini silmişti. "Yaşayanlar evreni yerle bir edilmek üzere ve bizim hiç zamanımız kalmadı."
"Bu bizim diyarın sorunu değil eski dostum bu sizin sorununuz ve evrenlerin kaderleri var, kaderinizle savaşamazsınız ancak kaderiniz için savaşabilirsiniz. Bırakın olması gereken olsun." dedi Nikai alnını dahada kırışması mümkünmüş gibi kaşlarını havaya kaldırarak. "Sana yardım edemem. Tek yapabileceğim bu saygısızlığınıza göz yumup burdan sizin canlı bir şekilde çıkmanızı sağlamak daha fazlasını isterseniz prosedürleri yerine getirmek mecburiyetinde kalırım ve başkada birşey elimden gelmez."
El mahkum Nikai'nin teklifini kabullenen Aprah başını hüsranla aşağı yukarı salladıktan sonra fırtınalı çöle bir kaç adım attı. Bense artık kalkabilecek durumda olmadığımdan kendimi Ülgen'in güçlü kollarına emanet edip başımı ritmik şekilde inip kalkan göğsüne gömdüm. Kulağıma gelen fısıltıları ona daha sıkı sarılmama sebep olmuştu. "Bir an çok korktum Umay, gittin sandım. Sonsuza dek gittin sandım, dayan lütfen. Herşey yoluna girecek.."
Ardımıza bile bakmadan açılan kapıdan tekrar odama döndüğümüzde herkes durumu anlamış gibi perişan bir halde karşıladı bizi. Durum tamamen umutsuzdu ve bir haftalık zamanı harcamıştık hemde bir hiç yerine. Tehia yanıma koşarak elindeki beyaz ve papatya kokulu mendille ağzımın etrafını sildi. Simsiyah gözlerinden akan sicim gibi yaşları gizleyemediğinden başını daima yere eğiyor ve benimle göz teması kurmuyordu. Ellerini kendime doğru çekerek yumuşacık tüylü bedenini titrek ellerimle sardım. Sesim nerdeyse duyulmayacak kadar kısık ve hastalıklı bir tonda olsada "Sağol sevgili dostum ve sakın üzülme." diyerek mırıldandım. "Bu yolda hep birlikteydik ve herkes elinden geleni yaptı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH KAPANI (Tamamlandı)
FantasíaEvreni Avcunun İçine Alanlar listesinde yer almaktadır🍁 Ruhu bedeninden ayrılan Umay başıboş bir hayalete dönüşür ve görünenin ardındaki görünmeze serüveni başlar. Zaman kapıları, geçitler, büyücüler, kahinler, cinler ve çok daha fazlasıyla tanışın...