Gözlerimin önünde can veren insanlar. Hayata göz yumanlar..
Yaşatmaya yemin etmiş biz "Beyaz Üniformalılar"...
Tanrının gücü bizimle olmalı...
Daha çocuk denilebilecek yaşta değil, düpedüz çocukken elimize verilen üniforma ve sırtımıza yüklenen yüzlerce hayat yükü... İnanır mısınız? Annem " kocaman kız oldun artık bulaşıklara yardım edebilirsin!" dediğinde bile böyle ağır bi yüküm yoktu. Evet yaşım 16. Çocuğum o dönemler henüz. Sıska, mız mız bir çocuk. Ergenlik dönemindeyim desem bile inanmayacakları bir dönem. Yüzümde henüz tek bir sivilcem dahi yok. Daha sivilce patlatmamış bu eller yaşam mücadelesinde kayıp gidenlerin elinden tutacak. Haşa biz kendimizi "hayat verenler" olarak değil, "meleklerin yeryüzüne gelmiş hali" diye sıfatlandırıyoruz. İnanır mısınız bazen sıfatlandırmayız bile...
Ben Kardelen Pusat! Evin tek çocuğuyum. Üstelik kız kuzenim dahi yok. Ahh pardon! Halamın bir adet kızı vardı değil mi? (yazar burda keşke olmasaydı diye dua etti). Bu yüzden şımarık, bir dediği iki olmayan, egoist, insanlara tepeden bakan kısacası yokluk içinde varlıkla büyüyen bir insanım ben. Babamın binbir zorlukla çalışıp veriği harçlığı beğenmez, inşaat ustası kızı olmama rağmen herşeyin en pahalısını giyer, yer, içerdim.
Peki burda size egomla kırdığım kalpleri, sürekli mızmızlanan halimi ve aşırı savurgan oluşumumu anlatacağım sandınız? Tanrım büyük yanılgı! Ben size o üniformanın bir insanı nasıl değiştirebileceğini anlatacağım.Ben size bir insanı ölümle kalım savaşında ki o ince çizgide tutma çabalarını anlatacağım. Ben size yeni doğmuş bebeğin o parmağınızı sıktığında verdiği muhteşemliği anlatacağım.Ben size on beş dakikada çözünmeyen CEZOL 500mg IV ' bir dakikada çözündürmeyi ve flakonun suratınıza nasıl patladığını anlatacağım.
Evet ben Kardelen Pusat. Aklım yetti yeteli "Asker Hemşiresi" olmak istemişimdir. (Asker hemşiresi derdim hep). Neden subay yada askeri doktorluk değil de hemşirelik bilmiyorum. Gerçi buna hala anlam veremiyorum ama. Lakin ki boyum kısa olduğu için mülakatlardan geçmem zaten imkansızdı. Bu yüzden de yeryüzünde en çok sevap kasan hocaların bulunduğu sağlık meslek lisesi tercih ettim. Sonra " Bana burası çıkmaz" diyerek tercih listesinin başına yazdığım okulu kazandım. Hemde ilginçtir ki "Asıl olarak", öyle yedekten falan değil. Belkide o ana kadar yapabildiğim tek güzel şeydi...
Lakin teori dersleri boyunca okuldan, hocalardan, teknik sınıflardan, tüm saçma sapan maketlerden nefret ettim. O latince kelimeleri düzgünce söyleyemedim.En arka sırada oturup hep dersi sabota eden kişiydim. Herşey lay lay lom (!) Bazı anlar buraya düştüğüm güne lanet ediyordum. 2 yıl boyunca zulüm gibiydi. Asker olsam daha kolay olacakmış gibi düşündüm. Ne kadar cahil olduğumu burdan anlayabilirsiniz. "Zaten üniversitede başka bölüm okuyacağım. Kazanamazsam da babam parayla okutur" rahatlığında dolanıyordum. Tek derdim bugün ne giysem olurdu. Tabi ilk yıl o bile yoktu. Okul kıyafeti vardı ve tıpkı Arızona kertenkelesi gibi oluyorduk. Saçlar açık olamazdı. Tependen bağlar ya da örerdin. Leyla hoca tek bir saç teli görsün tutup kesmekle tehdit ediyordu.Tırnak uzatmak yasaktı.Makyaj yapmak kattiyen yasaktı.Hergün sıkılmadan kontrol ediyorlardı.Üstelik ilk devreler ( 9.sınıf) hariç digerleri Düz Liseliydi ve herşeyi yapmakta serbesttiler neredeyse. Sürekli bizi çömezlerlerdi. Hiç unutmam ilk haftamızda şişko bir çocuk gelmişti Düz Liselilerden.
"Bunlara yeni sıra yaptırmışlar. Biz eskiyi kullanıyoruz. Şurdan bir tane çalalım" demişti.
Sınıfta herkes kurt görmüş kuzu misali bakarken çocuklar kırmızı görmüş boğa gibi sandalyelerimize sarılmışlardı. Herkes korkudan sadece izliyordu.Ben her zaman ki yürek yemiş halimle (yazar çocugun bacağı kadar arkadaşlar) öne atılıp sandalyeyi elinden çektim.
"Allah aşkına sen o götünle o sandalyeye girebileceğini mi sanıyosun? Git müdüre söyle de sana 6 beden büyüğünü yaptırsın" dedim.
O günden sonra bir hafta tabi kantine tek başıma inmedim. Korkudan değilde yüz kiloluk bir oğlanın beni dövmesini istemedim diyelim.Gerçi kantinin yerinide bir hafta sonra öğrenmiştik ama konumuz bu değil.
Evet ben Kardelen Pusat. İsmim gibi bir cesaretle güneş görmek için canımdan olmayacak, yok olmaya mahkum edilenlere güneş olacaktım. Habersiz! Bırakın saniyeleri, saliselerin önemini kavrayacaktım. Habersiz! Babama sattlerce anlaattığım kırmızı ışığın ne kadarda önemsiz olduğunu öğrenecektim. Bundanda habersiz!
Farketmeden hayatım değişecekti. Hayat katmayı öğrenecektim ve karşılığında bir tebessümle mutlu olacaktım.
Hayatı boyunca herşeyi pozitif olsun isteyen bu kız, pozitif kelimesini duyduğu an yutkunmayı öğrenecekti arkadaşlar...
İki saat ne giyeceğine karar veremeyen bu kız o günden sonra hergün aynı şeyi giyecek ve bununla gurur duyacaktı.
Saatlerce hazırlanamayan birisi olarak tanınan bu kız sadece yarım dakika da büyük vakalara hazırlanacaktı.
.... Ve ölümün insana prova yapma hakkı vermediğini öğrenecekti...
Bir Astsubay'ın şapkasında ki AY-YILDIZ'ın ona nelere mal olacağını bilemezsiniz ya hani, işte umutla bakan, mesleğine aşık bir hemşirenin de neler yapabileceğinide bilemezdiniz...
Hayat kurtaracaktık ama kimse bize 'KAHRAMAN' demiyecekti.Çünkü burda kahramanlara 'HEMŞİRE KIZIM' diyorlar....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌌BEYAZ MELEK🌌
Non-FictionBizler yeryüzüne düşmüş, düserken kanatları sökülmüş melekleriz... ⚪⚪ Bir stajyer günlüğü⚪⚪