İnsanlar ölüme yaklaştıkça çırpınmaz mıydı? Neden direnmemişti? Biraz olsun o ölüm çukuruna girerken direnmeliydi insan. Haklıydı belki de... Balık olsan o an, denizin yok. Kuş olsan, kanadın kırık. İnsansın ... İnsansın ama kalbin atmıyor. İşte o an öğrendiğim tek şey yaşayarak öğrenmek, bedeli en ağır ödenen öğrenme biçimidir......
***********
Hafta başından her zaman nefret etmişimdir. Tıpkı bugün olduğu gibi. "Herkesten iğreniyorum" tarzı suratımla servise geldim. Ali her zaman ki gibi ortalıkta yoktu. Huysuz huysuz ameliyathane dosyasına baktım. Dosyada ki 5 kişilik listeyi görünce gözlerimi mutlulukla 3R kadar açtım. Yüzümde açan güllerle tedavi odasından tansiyon aletini ve timpaniği aldım. Hemşire odasına gidip Cevriye Hemşire'ye ve Zehra ablaya 'günaydın' dedim. Elimde aletleri gören Zehra abla oturduğu yerden gülümsedi.
"Sen işi çabuk kaptın Kardelen"
"Teşekkürler" deyip odadan çıktım. Karşımda benimle aynı şeyi giyinmiş iki kadın vardı. Hastanede herkes beyaz beyaz dolaşıyordu. Ne yalan söyleyim bu durum canımı çok sıkıyordu. Neden ben başka renk bir üniforma giymiyordum ki değil mi? Bunları düşünerek hasta odalarına girdim. Genel olarak iki kişilik odalardı ama hasta refakatçilerini de unutmamak gerekiyor. Hastaneyi hastane yapan onlar zaten. Bıraksak kamp çadırı kurup sülalenin geri kalanını da getireceklerine eminim! Üstelik hastadan çok onların tansiyonunu ölçme durumu var bide. Tamamen yasak olan ama bizim sessizce hala yapmaya devam ettiğimiz bir durum. Çünkü 'HAYIR!' dersek odaya bir kez daha girdiğimiz de bizi Rpg-7 ile karşılıyor olabilme ihtimalleri yükseliyor. Bakışlarıyla deliyorlar adamın iç organlarını.
Bunların aksine güzel şeylerde oluyor tabi. Mesela odaya her girdiğinde 'Doktor Kızım' demeleri. Her ne kadar doktor olmadığını anlatsan da bir dahaki tedavi saatine kadar unutup yine öyle hitap ediyorlar. Okulda her ne kadar amca-teyze tabirini kullanmayı yasaklasalar da doğamız gereği bizde onlara öyle sesleniyorduk.
Ameliyata gidecek olan pre-op hastaların takiplerini alırken hissettikleri korku ve endişe yüzlerinden belli oluyordu. İnsanlarla muhatap olmayı her ne kadar sevmeyen birisi olsam da bu kapıdan girdikten sonra değişiyordum. Üniformanın gizli güçlerimi deriz yoksa başka bir şey mi bilmiyorum ama yüzümde ciddiyeti elden bırakmayan bir gülümseme oluşuyordu. İkisi aynı anda nasıl olur diye düşünmeyin. Bu durumu anlatabilsek bizim farkımız kalmaz değil mi? Her neyse konumuz bu değildi...
Bir elimde manşon, diğerinde timpanikle odalara girdim. Boynuma taktığım steteskop ayrı bir özgüven veriyordu.
Doktor kızım...
"Günaydın teyzeciğim. Nasılsın?"
"iyiyim kızım sağol. Ameliyata mı gidiyorum? Çağırdılar mı?"
"Yok teyze tansiyonuna bakacağım. Kolunu açabilir misin?"
Bu konuşmadan sonra her zaman bizi amansız bir bekleyiş alır. Çünkü o teyzeler kolunu bir türlü açamaz. Seni soru yağmuruna tutarlar. Ameliyat önlüğünü giymiş olsalar dahi bu anı yaşamak bir staj kuralıdır.
1- "Kızım hangi kolumu açayım?
2- "Bu kadar yeter mi?"
3- "Ben tansiyon hastasıyım. Bir şey olur mu?"
4- "ilacımı içmedim ölür müyüm?"
Bu sorulara ne cevap verirsen ver kendilerini kötü hissederler ve o tansiyonun sistolik basıncı 140lara dayanır hatta geçer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌌BEYAZ MELEK🌌
SachbücherBizler yeryüzüne düşmüş, düserken kanatları sökülmüş melekleriz... ⚪⚪ Bir stajyer günlüğü⚪⚪