Koltuğum bana darılmasın diye bazı geceler koltukta uyuyorum. Pek uyuyorum sayılmaz bir iki saat şekerleme gibi. Saat beş gibi uyandım. Genelde bu saatlerde uyanıyorum, çok nadir tekrar uykuya daldığım oluyor. Kahve yapıp, battaniye alıp geçtim terasa. Hava buz gibi...Eh normal Kasım bitmek üzere.Üşümeyi hep sevmişimdir. Kar buz sevmem ama içimi titreten o soğuk havayı severim.
Sadece uzun uzun baktım. Gecenin kör karanlığından, havanın aydınlanmasını izledim. Hiç bir şey düşünemedim. Hiç bir şey düşünememek çok kötü. Zorluyorum... Zorluyorum... Sonuçta hiç bir şey yok. Ne hissettiğimi bilmiyorum... Hissizleştim. Gerçekten hissizleştim. Çaresizlik gibi. Ot gibi yaşamak. Artık bir şeylerin değişeceğine bile inanmıyorum. Değişse bile o tempoya, o düzene alışabilir miyim onu da bilmiyorum. Beynimin içi dipsiz kuyu gibi. Sonu belli değil ve karanlık.
Kaç saat o şekilde durdum bilmiyorum.Ellerimi artık hissetmemeye başlayınca içeri girdim. Uyumak istiyorum ama uyuyamayacağımı da biliyorum. O yüzden bende sıcak suyun altına girmenin en doğrusu olduğuna karar verdim. Derim kıpkırmızı olana kadar çıkmadım suyun altından. Buharın içimde olmayanları biraz daha almasını istedim. Niye böyleyim diye düşündüğüm soru kalıplarının buharlaşmasını istedim. Buharlaştılar. Artık kendime bile soru sormak yok. İrdelemek, eşelemek yok. Yok... Hiçbir şey yok artık...
Şimdi size bir gelişme var desem inanır mısınız ? Ben bile yazıyı yirmi iki kez okuduktan sonra inanmışken sizin inanmanız zor tabii. Duştan sonra hazırlandım, tuttum Starbucks'ın yolunu. Rutin iş başvurusu, e-mail kontrolü derken gözüm gelen kutusunda ''SİZİNLE ÇALIŞMAK İSTERİZ'' yazısına ilişti. Nasıl heyecanla açtım bilmiyorum. O beş saniyelik zamanda ki meraklı bekleyişimi inanın anlatamam. Bakın saniye diyorum. Her neyse.... Ünlü bir dergi şirketinin dijital işlerini yürütmek için benimle çalışmak istiyorlarmış. Altını sarı fosforlu kalemle çizelim benimle. Blog sayfamdan bulmuşlar beni, çok fazla bilgi verilmemiş. Yarın iş görüşmesine davet ediyorlar. Yemin ederim hala ellerim titriyor. Ne zaman bu kadar heyecanlandım hatırlamıyorum. İş mi beni heyecanlandırdı yoksa tam umutlar tükenirken hatta tükenmişken işle karşılaşmam mı bilmiyorum. Aman mutluyum işte... İşim var... Tamam,tamam daha ortada bir şey yok ama olsun ben böyleyim. Anında senaryo yazan, ileriye dönük planlar hayaller kuran kızım. Bakıyorum da mutlu olmak ne kadar kolay. Kolaymış daha doğrusu. Öyle hemen bir heyecana kapılıp depresyondan şak diye de çıkmam yani.
***
Hani vardır ya büyük gökdelenler içinde ufak tefek ofis masalarının bulunduğu şirketler. Ha tam öyle bir yerdeyim şuan. Maslak'ın tam ortasında bir plaza içinde ki ofiste. Yarım saat önce geldim, resepsiyonda ki kız gözlüklerinin üstünden fazlaca süzdü beni. Oysa gayet şıktım, buraya uygun olmayan bir durumum yoktu. Dizüstü bir siyah elbise, üstüne kırmızı blazer ceket ve altına siyah topuklu giymiştim. Saçlarımı da düzenli bir şekilde at kuyruğu yapmıştım. Neydi yani burası ,hem o kimdi beni yargılayacak. Güle oynayan gelmiştim oysa, şimdi içimi bir gaflet kapladı.
'' Alp bey sizi bekliyor, böyle buyurun. '' Neredeyse benim iki katıp olan kız düşüncelerden çıkardı beni. Bu arada kızın ayağında topuklu ayakkabı yok belirtmeliyim. Otamatik olarak zaten herkes benden uzun değil mi ? Evet evet 1.60 olunca böyle oluyor.
'' Teşekkürler. '' Uzun bir koridordan geçtikten sonra iki kapılı bir odanın önünde durduk. Kız beni içeriye buyur ettikten sonra kendi çıktı. Ağzım açık bir şekilde etrafı süzdüm. Oda, pardon demek az kalacak çünkü burası benim evim kadar. İnanılmaz modern döşenmiş, siyah ve beyazın hakim olduğu kitaplarla dolu buram buram elitlik akan bir odaydı. Benim burada ne işim vardı !
'' İris hanım buyurun oturun lütfen.'' Tam bir görgüsüz gibi ağzım açık etrafa bakıyorum kesin. Adam kesin baştan eledi beni. Sesin geldiği yere döndüm. Döndüm ki odadan daha güzel bir şey vardı. Masmavi gözler... Neyse salyalarımı silip bir an önce oturmalıyım. Yürüdüm yürüdüm.... Boşa demiyorum burası inanılmaz büyük diye. Alp beyin karşısında ki inanılmaz rahat siyah deri koltuğa attım kendimi. Derin bir nefes çektim.
''Merhaba İris GÖKTÜRK ben.'' Elimden geldiğince sıcak olmaya çalıştım. Ama nafile. Nasıl olayım. Alp nereden baksam yirmilerinin ortasında, kumral masmavi gözleri olan uzun boylu fit bir erkekti. Oturduğu koltuğa bu şirkete oldukça yakışıyordu. Gri takımının içinde de oldukça çekici gözüküyordu. Tamam da. Konumuzla ne ilgisi var dimi bunun. Of erkek görmeyince böyle oluyor işte.
''Merhaba İris hanım , size blogunuz sayesinde ulaştık, oldukça güncel özgün bir dille yazılmış yazılarınız ilgimizi çekti. ''
''Teşekkür ederim daha çok yeniyim sadece hobi amaçlı açmıştım. '' Durun durun, alçak gönüllü gibi davranıyorum ama popoşum havalarda.
'' Her neyse, dergimizin dijital medya ve sosyal ağlar da işlerini yürütmesi için yeni birine ihtiyacımız var. Blog yazılarınız, kaleminiz ve özgün tarzınız dikkatimizi çekti.'' Gülümsedi, elleri ile oynamaya başladı. Bir dakika, bu yüz bana bir yerlerden tanıdık geliyor. Ama nereden. Bulmam lazım ama yoksa rahat uyuyamam. Düşüneceğim.
'' Gerçekten fark etmeniz beni çok mutlu etti, ama daha önce hiç bu şekilde ciddi bir işte çalışma deneyimim olmadı. Heme blog ile bir dergiye yazmak çok farklı. Burası daha ciddi. Altından kalkabilir miyim bilmiyorum. ''
'' Düşünceleriniz de haklısınız evet, ama şöyle ki biz kadın dergisiyiz moda ağırlıklı olsak da İnternet sitemizde her konuya değinmek istiyoruz, sosyal medya hesaplarımızda da aynı şekilde. Kısacası sizin yazılarınızdan bir farkı olmayacak. Endişelenmenize gerek yok. '' Tamam evet mantıklı konuşuyor ama orası benim dünyamdı burası ise ciddi bir şirket. Mimiklerimden anlamış olacak ki, benden cevap beklemeden devam etti.
''İsterseniz iki aylık bir deneme yapalım, baktık olmuyor karşılıklı yollarımızı ayırırız. '' Gayet makul bir teklif. Teklifi reddetmek istemiyorum. Hem bu kadar makul yaklaşan birinin teklifi reddetmek bana yakışmaz. !
''Bence de bu şekilde çalışırsak, karşılıklı birbirimizi tanımış oluruz. ''
'' O zaman aramıza hoş geldiniz, giriş işlemleriniz için yarın sizinle irtibata geçerler, hafta başında da başlamış olursunuz, ücret kısmı ile de bir sıkıntınız olursa lütfen benimle iletişime geçin.'' İkimizde ayağa kalktık. Sıcak bir gülümseme ile elimi sıktı ve kartını uzattı. Aynı şekilde gülümseyip odadan çıktım. Resepsiyonda ki kızın bana attığı anlamsız bakışa hiç takılmadım. Mutluydum. Plazadan çıktığımda derin bir nefes aldım. Bugün hava olduğundan daha soğuktu, hiç aldırmadan yürümeye başladım. Yeni bir gelişme. Bir iş. İşin getirdiği insanlar. Değişen çevre. Sosyalleşme durumları. Gereksiz ofis dedikoduları. Manasız bakışlar. Şu an bunları düşünmek istemiyordum. Aklıma takılan bir şey vardı, Alp'i pardon Alp beyi kime benzetiyordum. Çünkü yüzü yakın zamanlar da gördüğüm bir yüze oldukça benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
* ÖP VE SÖYLE *
Novela JuvenilHiç mucizelere inandınız mı ? Evet yada hayır. Ben hayır diyenlerdenim.Hiç hayatımda bir mucize olacağına inanmadım. Sadece mucize olmasını hayal ettim. Mucize olsun diye de beklemedim. Ama işte hayat... Hep deriz ya ne zaman ne olacağı...