3.Vazgeçiş

99 7 4
                                    

Bölüm şarkısı...
ZAYN-Taylor Swift
-I wanna live forever

***

Bazen sadece kaçıp gitmek istersin. Herşeyden, herkesten, kendinden... Kurtul- mak istersin sadece. Kimsenin olmadığı bir yerde olmak istersin. Tek başına...Yalnız.
Bile bile gidersin. Kaybolacağını bildiğin halde kendini ateşlere verirsin...

O ateş seni öyle bir yakar ki... Benliğini yakıp kül ederek seni baştan yazar. Kendini unutursun , başın döner...
Ateşte yanmaya hazır hissedersin kendini. Yak beni dersin. Yandığinda sönmez ateşe diyeceğini bilemezssin. Lanet mi edersin, tutkuyla mi bağlanırsın?
Ben cevap bulamıyordum. O ateş daha karşıma çıkmamıştı çünkü.

Belkide çıkmıştı, ben bilmiyordum. Şuan kendimi ateşe atıyorda olabilirdim. Ama kaçmak istiyordum belki!
O zaman kaçmalıydım.

Nagihan Hanımla pardon -annemle- şuan arabaya binmek üzereydik. Hala anne demek bana biraz garip geliyordu. Bir kere ağzımdan çıkmış olabilirdi ama o an sinir ve biraz gaza gelmişlikten kaynaklı olarak söyleyivermiştim. Biraz içimden gelmişte olabilirdi. Ama yine de o kelime bana biraz yabancıydı. Karşımda duran Ranger Rover'ın kapısını açan şoför olan adama baktım. Nagihan Hanım 'ın oturunca kapısını kapattı ve benim kapımı açmaya geldi. Kapıyı açınca gözlerimi devirip arabaya bindim. Kapımı açmasına ne gerek vardı yani. Çok gereksiz bir hareketti. Ben onun patronu değildim sonuçta.
Deri koltuğa yerleştiğimde kapıyı kendim kapattım ve Nagihan Hanım'a baktım. Çok iyi görünüyordu her zaman ki gibi. Kumral sarıya çalan saçları ve kızıl gözleri resmen ben buradayım diye bağırıyordu. İnce dudakları ve orta büyüklükte gözleri vardı. Ama yinede çok hoş ve alımlı gözüküyordu. Emir Bey'in şanslı olduğunu düşünüyordum. Sonuçta bu güzel kadın onundu.
Ona bir çocuk vermişti. Nagihan Hanım'ın bir hastalığı ortaya çıkmıştı. Belki biraz fazla eksileri olmuş olabilirdi ama yinede şanslaydılar.
Deri koltuklar çok rahattı. Burada bir ömür boyunca uyuyabilirdim hatta uykuya şuan çok muhtaçtım bıraksalar şimdi bile uyuyabilirdim. Kafamı koltuğun başına yaslayıp camdan dışarıyı izlerken yola çıkmıştık bile.

Yağmurda koştuğum caddeden geçerken anılarım gözümde canlandı bir anda. Burası benim acılarıma, üzüntüme ve mutluluğuma tanık olmuştu. Ben burda ağlayıp acılarımı unutmak için burda koşmuştum. Yağmurda ıslanmıştım umursamamıştım. Deli gözüyle bakanları takmayıp buraya haykırmıştım. Ama şimdi burayı terk ediyordum. Buradan vazgeçiyordum. Acı ortağım olan kaldırımlara veda etmeden gidiyordum. Son kez ıslanmadan doya doya yağmurdan sonra çıkan toprak kokusunu tadamadan gidiyordum.

Hani derler ya; Her tercih bir vazgeçiştir.
Bu söze hic inanmamıştım. Çünkü tercihlerimin bir vazgeçiş olmamasina dikkat etmiştim. Ya da ben öyle zannetmiştim. Ama şuan en ağırını yaşıyordum. Bu birinin her şeyi içine atıp bir anda dayanamayarak patlaması gibi bir şeydi. Ben de şuan patlıyordum ve bu dayanılmayacak kadar kalbimi acıtıyordu.Her tercihim birleşmiş bana ihanet ediyordu. Vücudum da beynim gibi ikiye ayrılmıştı. Biri vazgeçme derken bir diğeri vazgeçmem için yalvarıyordu.

Yağmur damlaları kaldırımları ıslatmaya başlamıştı...

Bu resim bana tanıdık geliyordu. Yağmurun ıslattığı kaldırımlar ve o kaldırımlarda arsızca koşan bir ben bana tanıdık geliyordu. Burası benim ben oluşumdu . Ben nasıl vazgeçerdim ki...

Yağmur artık taneler halinde değilde bir bütün gibi düşüyordu yere. İnsanlar lanet okuyup kaçışıyordu. Amaçlı olan bu insanlar bana bir zamanlar deli görmüş gibi bakıyorlardı. Ama bilmiyorlardı ki ben sadece yağmura aşık bir kızım.

Sadece yağmura... Asıl onlar deliydi. Deli olan gerçekte onlardı. Kendilerini normal sanan insanlar...

Caddenin sonuna geldiğimiz an kafami kaldırıp arka camdan dışarıya baktım.
Beni ben yapan bana anlam katan bu şehirden, bu kaldırımlardan gidiyordum.

SOLUKSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin