Benim için daha iyi bir yıl olacağına inancım var fakat uyandığımda yine o boş tavanı izlemeye devam ediyorum. Her günüm sıradandı fakat bugün daha da sıradan. Neden böyle hissettiğimi bilmiyorum. Yine kalkıyorum kahvaltı ediyorum o lanet olası yandaki evli çiftin mutluluk kahkahalarını duyuyorum ve yalnızlığıma eklenen bir günün daha farkına varıyorum. Her zamanki gibi mavi Supra ayakkabılarımı, kot jeanimi ve bol kısa kollu tişörtümü giyip, yedek kıyafetlerimi sırt çantama koyup dans okulunun yolunu tutuyorum ve yine sanatımı öğrettiğim gençlerle meydanda buluşup dans okula gidiyoruz . Bu gençleri çok seviyorum aralarında en çok da Jack’i seviyorum. Aramızda 4 yaş fark olmasına rağmen o benim için hem bir kardeş hem de dost gibidir.
Bu şehirde sevdiğim işten sonra en değer verdiğim insanlardan biri, o olmasaydı eğer belkide bu şehir bana daha da çekilmez bir hale gelecekti. Okula vardığımızda hemen üstümüzü değiştirip ısınma hareketlerine başladık ve müzik sistemine yaklaşarak ‘play’ tuşuna bastığım anda müziğin ritmini hissetmeye başladım. Gençlerle son ses müzikle dans ederken camlar kapalı olduğu halde sırtıma vuran bir serinlik hissettim. Daha sonra kapının aralandığını fark ettim ve müziğin sesini kıstım. Önce mırıltılar şeklinde olan ses müziği kısınca birden artmaya başladı ve ben o eşsiz güzellikteki sesin ruhuma işlediğini ve beynime hükmettiğini fark etmem ve kafamı çevirmem bir oldu. Ben oraya bakınca birden bire salondaki herkes oraya bakmaya başladı. Gördüğüm şey o kadar güzeldi ki ister istemez yüzümde bir gülümseme oluştu ve orada kapıda bir kız vardı , kıza baktım ve kızın utandığını kızaran yanaklarından anladım. Bir anda gülümsemem soldu, kızgınlığım artmaya başladı. Çünkü: Dersimin bölünmesinden hiç hoşlanmam dersimi bölen dünyalar güzeli bir kız olsa bile…