Kollarımı belime dolayıp sert bir şekilde önümdeki çöp kovasına tekme attım. Titrek şekilde verdiğim nefesim havada bir kaç saniyelik minik bir bulut oluşturuyor, ardından gecenin ayazında kayboluyordu.
Göz kapaklarımı kapatarak göz pınarlarımdaki damlacıkların zaten yaş olan yanaklarımdan süzülmelerine izin verdim.Elimde tuttuğum siyah çantamın fermuarını güçlükle açarak içerisindeki telefonumu elime aldım. Hızlı bir şekilde tuşlara girip Ece'nin numarasını tuşladım. Bu yarım saattir yaklaşık 5. aramam dı. Ama hiçbirine cevap yoktu. Muhtemelen buna da olmayacaktı.
Tahminlerim beni yanıltmazken aramayı sonlandırıp rehbere girdim ve aşağıya doğru inmeye başladım. Z harfine geldiğimde ekranı kilitleyerek düşünmeye başladım. Şu durumda bana Ece'den başka yardım edecek kimse yoktu. Maalesef o da telefonunu açmıyordu.
Artık son çare olarak aklıma gelen şeyi yapacaktım. Yapmak zorundaydım. Beni bu duruma o sokmuştu, o çıkaracaktı. Zaten başka seçeneğim de yoktu.
Mesajlara girerek Deniz' i buldum. Bulmam pek zor olmamıştı zaten en son mesaj da ondandı.
Bir müddet klavyenin üzerinde parmağımı gezdirerek ne yazmam gerektiğini düşündüm. Soğuktan morarmış ellerim mesaj yazma konusunda bana pek yardımcı olmuyordu. Derin bir nefes alarak mesajlardan çıktım ve son aramalara girdim. Aramak şuan için daha etkili olacaktı. Telefonumda kayıtlı olmayan numaranın üzerinde parmağımı kaydırarak telefonu kulağıma götürdüm.
Bir süredir telefon çalıyordu fakat cevap yoktu. Tam kapatmak üzereyken karşıdan "Efendim" sesi gelince tuttuğum nefesimi sıkıntılı bir şekilde verdim. Gözlerim tekrar dolmuştu. Birilerine muhtaç kalmaktan nefret ediyordum. Ama beni kendine muhtaç bırakan oydu. Kısa süreli sessizlikten sonra karşı hattan gelen "Güneş" sesiyle bir iki adım ilerimdeki kaldırıma oturarak konuşmaya başladım.
"Beni nasıl zor durumda bıraktığının farkında mısın?" çok yönlü bir soru olmuştu." Masum bir öpücüğü ne kadar abarttın Güneş. Üstelik gerçek bir öpücük bile değildi."
Şuan anlamıştım ki gerçekten bu çocuk duygusuz herifin tekiydi. Özel biriyle olması gereken özel bir öpücük onun için bu kadar basitti.
Şuan öpücük mevzusundan daha önemli bir sorunum olduğu için bu konuyu atlayacaktım.
"Yurt kapanmış. Senin yüzünden bu buz gibi havada dışarıda kaldım. Üstelik gideceğim hiçbir yer de yok. Bunun sorumlusu olarak beni bu durumdan kurtarmalısın."
Şuan popomda hissettiğim, buz gibi kaldırım taşının verdiği soğuk his, gururumu ayaklar altına almamda başrolü oynuyordu.
Küçük bir 'hım' sesinden sonra cevap geldi."Neredesin şuan sen?''
''Yurdun önündeyim.'' Başka nerede olabilirdim ki? İzmir de Ece'den başka tanıdığım yoktu. Birkaç arkadaşım vardı ama pek samimi değildik.
''Bekle geliyorum'' dedi ve görüşmeyi sonlandırdı.
Kulağımdaki telefonu siyah çantamın içerisine koydum ve oturduğum kaldırımdan kalktım. Büyük ihtimal yarına hasta olacaktım. Gerçekten bu çocuk yüzünden başıma gelmeyen kalmamıştı.
5-10 dakika sonra bulunduğum sokağın aydınlanmasıyla arkamı döndüm.Deniz'in arabasıydı. Arabayı yurdun önüne park edip indi. Sanırım beni fark etmemişti. Birkaç adım atmamla bana döndü.
Sokak lambasının aydınlattığı kadarıyla yüzünü hafif görebiliyordum. Çıkık elmacık kemikleri loş ışıkta daha da belirginleşmiş, kirpiklerinin gölgesi yüzüne düşüyordu.
Gerçekten kusursuz görünüyordu. Siyah deri ceketinin cebinden telefonunu çıkarıp bir süre ekranına baktı.Sessizliği bozarak konuşmaya başladım.
''Beni bu durumdan nasıl kurtarmayı düşünüyorsun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UFUK
Teen FictionGüneş'in doğduğu her UFUK' ta, umuda giden bir yol mutlaka vardır. ****** 04.12.16 °•°Kapak tasarımı: by-miss